İlk taşı hatasız olan atsın! - Hasan Cücük
İfritten bir dönemde yaşıyoruz. Bu kadarı olmaz dediğimiz her şeyin olduğu, dost bildiklerimizin karşı safa geçip yaylım ateşine geçtiği… Yıllarca aynı müessesede omuz omuza çalışıp, kader birliği yapmışların sam yeli esince yapraklar gibi savrulduğu… Düşmandan çok dostun attığı gülün acıttığı günler. Bu yazıyı yazmak benim için çok zor oldu. Okuyan için de zor olacaktır. Dağınıklık ve anlam kopukluklarından dolayı peşinen af diliyorum.
15 Temmuz’un kanlı bir kumpas olduğu veya en azından bu girişimin en üsttekiler tarafından bilinip, ‘Allah’ın lütfuna’ çevrildiği gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. 15 Temmuz’a giden yolun taşları Ekim 2015’te Kozaİpek Grubu, Mart 2016’da ise Feza Grubu’na (Zaman, Cihan Haber
Ajansı – Aksiyon) ek konularak döşendi. Medyayı susturunca emellerine çok daha hızlı ulaşacaklarını biliyordu. Yokluklar içinde ortaya çıkan Yarına Bakış, Yeni Hayat, Can Erzincan TV, Özgür Düşünce gibi gazetelerin ise 15 Temmuz sonrası kapısına kilit vuruldu. Medya artık tek sesti. Yüzde 90’ı AKP kontrolünde olan, kalan yüzde 10 ise muhalefet ediyor gözüküp, AKP’nin değirmenine su taşıdı. Ortak düşman, Hizmet Hareketi idi. En sert Erdoğan muhalifi bile, yapılan onca zulmü görmüyor. Tel tel dökülen 15 Temmuz’u sorgulama yerine Erdoğan’ın daha darbenin ilk saatinde ortaya attığı bir safsataya sarılıyordu. Yıllarca yarı gizli, yarı açıktan yürüttükleri düşmanlıklarını aleni yapma fırsatı ellerine geçince, sonuna kadar mazluma vurmaya başlıyorlardı.
Ajansı – Aksiyon) ek konularak döşendi. Medyayı susturunca emellerine çok daha hızlı ulaşacaklarını biliyordu. Yokluklar içinde ortaya çıkan Yarına Bakış, Yeni Hayat, Can Erzincan TV, Özgür Düşünce gibi gazetelerin ise 15 Temmuz sonrası kapısına kilit vuruldu. Medya artık tek sesti. Yüzde 90’ı AKP kontrolünde olan, kalan yüzde 10 ise muhalefet ediyor gözüküp, AKP’nin değirmenine su taşıdı. Ortak düşman, Hizmet Hareketi idi. En sert Erdoğan muhalifi bile, yapılan onca zulmü görmüyor. Tel tel dökülen 15 Temmuz’u sorgulama yerine Erdoğan’ın daha darbenin ilk saatinde ortaya attığı bir safsataya sarılıyordu. Yıllarca yarı gizli, yarı açıktan yürüttükleri düşmanlıklarını aleni yapma fırsatı ellerine geçince, sonuna kadar mazluma vurmaya başlıyorlardı.
Gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacak tüm kanalları kapatan AKP’nin doğruları duymaya tahammülü yoktu. Gazete ve televizyonları kapatmayla yetinmeyip, sosyal medya araçları Twitter ve Facebook’la mağduriyetleri duyuranların hesaplarına ‘siyasetin köpeği olmuş’ yargıçlar aracılığıyla engel koydurdu. Sosyal medyada yazanları bir dedektif gibi takip edip, hapse atmak sıradan hale gelmişti. Bu korku ortamında birçok insan ya hesabını kapatıyor ya da paylaşım yapmayı durduruyordu.
15 Temmuz gibi kanlı bir kumpası kuranların 16 Temmuz sabahı ‘Bunların işini bitirdik, artık bırakalım’ demediğini her geçen gün görüyoruz. Zulüm hız kesmediği gibi artarak ve azarak devam ediyor. Karşımızda hiçbir kutsalı olmayan bir güruh var. Devletin tüm aygıtlarını Hizmet’i bitirmek için kullanıyor. Sadece Türkiye sınırları içinde değil, mücadelesini dünya çapında yürütüyor. Gözaltı kararları verdirip, yakaladıklarını kanunda olmayan suçlarla demir parmaklıklar arkasına gönderiyor. Açın tutuklanma gerekçelerine bakın; burs, himmet, kermes, gazete aboneliği, KYM bağış… Hiçbirinin kanunda suç olarak karşılığı yok. Yakalayamadığı veya yurt dışına zorunlu sürgüne (hicret) gidenleri ise itibarsızlaştırma operasyonlarına aralıksız devam ediyorlar.
Zulüm arttıkça, süreç uzadıkça Hizmet içindeki bazı insanlar bir sorumlu arama arayışına giriyor. Tabiki bunda karşı cephenin piyasaya sürdüğü itibarsızlaştırma operasyonu etkili oluyor. Hedefe konan ilk isimler, gazete ve televizyonların üst düzey yöneticileri oluyor. Gazetelerin attığı binlerce manşetten, televizyonda yapılan binlerce programdan cımbızla birkaçı çekilip, çıkarılıyor. Dönemin şartları dikkate alınmadan bugün oturup, o günlere dair ahkam kesmek oldukça kolay oluyor. Hemen suçlu bulunuyor!
Tamam günah keçisi olalım, tüm sorumluluğu üzerimize alalım. Vicdanı olan herkes şu soruyu sorsun; Hangi suç işlendi de gazeteye el konuldu? Veya televizyon susturuldu? Yapılan iş gazetecilik ve yayıncılık, herkesi memnun etmen mümkün değil. Zaten herkes memnun ise yaptığın iş gazetecilik değil. Birilerine suçu atarak, zalimin zulmüne meşruiyet kazandırdıklarının farkında değiller mi? Gazeteciler suçlu diyelim, ya içerdeki 17 bin kadın, 743 bebek? Onların suçu nedir?
Hatasız olan var mı? Veya böyle bir iddiası olan? Hayatımın 30 yılı Hizmet içinde geçti. Geçmişe ait tek pişmanlıklarım, dün şartlar uygunken neden az koşturduğumdur. Veya üzerime aldığım konuları neden daha iyi yapmamadığımdır. Ne üst düzey görevde bulundum ne de ‘abilik’ yaptım. Kendimi hesaba çektiğimde, bulduğum eksikliklerden dolayı hicap duyup, başkasının eksiğini araştırmıyorum. Dün beraber çalıştıklarımı da suçlamayı insani bulmuyorum. Neden zamanında sesini çıkarmadın, şimdi sus diyorum kendime. Hem suçlasan ne olacak? Zalim zulmetmek için suç aramıyor ki?
Sosyal medyada sureti haktan gözüken hesaplar eliyle operasyonlar devam ediyor. Hedefine aldıkları isimler belli; Hizmet kurumlarında üst düzey görevde bulunmuş, medya aracılığıyla adı geniş kitlelere duyulmuşlar. Aynı hesaplar. Örneğin ‘gazete içinden’ olduğunu iddia eden bir hesap var. Hedefine aldığı isimlere bakıyorsun, bu kişinin bu insanları tanıması mümkün değil. Yazdıklarına biraz daha yakından bakıyorsun, nefsini aşamamış sahte hesap açmış bir zavallı olduğunu görüyorsun. Ayıp yahu! Hem maden cesursun, delikanlıysan çık adınla yaz. Türkiye’deyim diye bahane üretme, yazdığın saatler dışarda olduğunu ortaya koyuyor. Daha kendi adıyla yazma cesareti olmayan biri, kalkmış geçmişte şu yanlışlar yapıldı diyor. Sanki kendisi hatasız!
Yıllarca birlikte çalıştığı arkadaşlarına karşı ya korkaklığından ya da karakterinin gereğinden tavır alıp, düşmanlık besleyenler de hemen bu tür operasyon hesaplarına sahip çıkıyor. Okey masasının dörtlüsü hemen kuruluyor. ‘O sussun, şu sussun, bütün suç onda…’ türü tezviratlara bazı ‘abi’ diye hürmet ettiklerimiz de katılınca, bir kez daha ‘ayıp yahu!’ diyorum. Yaylım ateşine tuttuğun bu insanların hiç mi imza attığı güzel bir iş yok? Ya da ‘abi’ sen ne kadar temizsin? Herkes kendi hesabını yapsın. Acı bir gerçek ise; şahsi hayatında bir sürü defo olanlar, bu süreçte başkalarına yaylım ateşine tutuyor.
Şartlardan dolayı ‘anonim’ hesap açanlara saygım var. Dünyada olup bitenden haberdar olmak adına tek kaynak sosyal medya kaldı. Mağduriyetleri duyurma adına hesap açanlara da saygım var. Zor şartlarda boş durmayıp, mağdura ses oluyorlar. Ancak tanınmış, şöhretli bazı isimler adına hesap açıp, Hizmet lehine paylaşım yapanlara zerre saygım yok. Tam tersi şayet bu hesaplar operasyonel değilse ve Hizmet’ten birileri açmışsa ya bilerek ya da bilmeyerek zalimin ekmeğine yağ sürüyor.
AKP’nin binlerce ‘trol ordusu’ kurduğu aşikar iken, her yazılana inananları anlamakta zorluk çekiyorum. Ben şahsen biri cevap yazmış ise, girip profiline bakıyorum. Hakikaten sureti haktan gözüküyor. Dokuz olumlu yazmışsa, biriyle operasyon çekiyor. Yakından tanımadığımız ‘müstear veya anonim’ olan hesaplara itibar etmeyin. Bunlara inanıp, zalimin ateşine odun taşımayın.
Başta belirttim, bu yazı zor olacak. Birileri çıkıp ‘fedailik – falanın adamı’ suçlaması yapacak. Ne kimsenin adamı, ne de fedaisiyim. Doğru bildiklerimi bir perde arkasına saklanmadan yıllardır kendi adımla yazıyorum. Ne bir beklentim ne de çıkarım var. İsyanım yapılan haksızlıklaradır. Hedefe konan bazı isimleri bu süreçte yakından tanıdım. Büyük haksızlıklar yapıldığını gördüm. Kimsenin tuzu kuru değil. Bedel ödemeyen yok. Acı olan ise, yıllarca beraber çalıştıkları insanlar lince tabi tutulurken, bazı isimlerin sessizliğidir. Hatta lince ortak olmalarıdır. Ayıp yahu! Klasik ifadeyle dün hepimiz oradaydık.
KAYNAK: http://www.tr724.com/ilk-tasi-hatasiz-olan-atsin/
Bu Yayına Yorum Yapın