RUSYA’NIN UFAK ORTAĞI TÜRKİYE “RESPUBLIKASI” - Mehmet Efe Çaman
Bugün Rusya, Türkiye’nin en yakın stratejik ortağı. Yakınlık sadece dış politika ve güvenlik konularında değil, aynı zamanda siyasal sistem bakımından da dikkat çekici. Özellikle Rusya tipi başkanlık sistemiyle Türkiye’de uygulanan garabet rejim çok dikkat çekici benzerliklere sahip – özellikle de sistem eşittir başkan türü bir denklem bakımından. Gelin Rusya’da siyasal sistem nasıl, biraz bakalım.
Boris Yeltsin döneminde yapılan anayasa, başkanlık ve parlamenter sistemi birbirine bağlayan bir hibrit rejim gibi görünse de, bu sistem ne yarı başkanlık, ne de parlamenter bir sistem olarak görülebilir. Başkanlık Rusya’da yürütme erkinin mutlak kontrolünü elinde bulunduruyor. Güçler ayrılığı ve temel haklar ve özgürlükler gibi konularda Rusya’da Batı’dan çok farklı bir siyasal kültür var. Bu nedenle Rusya’yı bir Batılı ülke olarak sınıflandıranlar (özellikle cahil İslamcılar ve ülkücüler) çok yanılıyor. Rusya’nın ulusal jeopolitik stratejisinin Avrasyacı olarak adlandırılması tesadüf değil. Tıpkı birçok Batı dışı ülke gibi, Rusya da kendi nevi şahsına münhasır bir sosyolojiye sahip – bu yapısıyla Türkiye ile benzerlikler şaşırtıcı ama gerçek! Fakat buna girmeden, siyasal sistemi biraz daha inceleyelim. Başkan altı yıl için doğrudan halk tarafından seçiliyor. Rusya, eğer demokrasiyi seçim tekniğine indirgersek, teknik anlamda seçimlerin yapıldığı bir ülke. Tabi biz kendi deneyimlerimizden umarım ki artık öğrenmişizdir, demokrasiyi seçimler olarak görmek çok dar bir tanım. Rusya’da denge ve fren mekanizmaları hemen hiç mevcut değil. Bu nedenle asgari seçim şartı dışında demokrasilerin hiçbir kriterini yerine getirmiyor. Başkan öyle güçlü ki, başkanlık kararnameleriyle ülkeyi yönetiyor. Yani meclis (Duma) fiilen hiçbir işe yaramıyor. Nasıl? Bir yerden tanıdık geldi mi? Kararnamelerin mevcut anayasayla çelişmeme koşulu Rusya’da da var – ama tabii kâğıt üzerinde! Hangi yargı başkanlık kararnamesini iptal edebilir ki? Veya hangi meclis başkanlık kararnamesini sorgulayabilir? Bu konularda Türkiye sanırım Rusya’dan fazlasıyla “esinlenmiş” olacak!
Rusya’nın rejimi, talancı Orta Asya göçebe imparatorluklarındaki güçlü kağan veya han tipi bir liderlik kültü üzerine inşa ediliyor. Güçlü, mutlak egemen, sorgulanamaz, bilge, zeki, acımasız bir lidere ihtiyaç olduğu kanısı, tüm Rusya ve eski Sovyet toplumlarında çok yaygın kabul görüyor. Demokrasinin Batı toplumlarının bir oyunu olduğu, Rusya’nın “özel” koşullara ve dinamiklere sahip olmakla, Batı’nın idari sistemini uygulayamayacağı inancı, adeta Rusya’da genel kabul görüyor. Bu aynen eski Sovyet toplumlarında da benzer. Kazakistan veya Azerbaycan gibi ülkelerde de aynen geçerli olan bir anlayıştan söz ediyorum.
ERTUĞRUL’LU VE ABDÜLHAMİT’Lİ ÇAKMA RÜYALAR ÜZERİNDEN, ERDOĞAN GÖRÜNTÜLÜ BİR DERİN DEVLETİ DAYADIN MI, OH -SEN SAĞ, BEN SELAMET! RUSYA’NIN YENİ STRATEJİK ORTAĞI “TÜRKİYE RESPUBLIKASI’NA” HOŞ GELDİNİZ!
Rusya’da Putin hükümet işlerini görmek üzere bir başbakan ve kabine atıyor – bizde başbakan yok artık, ama Rusya’daki başbakan esasında sadece adı başbakan olan bir makam. Adeta bir genel sekreter olarak politika koordinasyonunda bulunan başbakan, tümüyle başkanın altında görev yapıyor. Putin görev süresi sorunu nedeniyle başkanlığa Medvedev’i getirdiğinde, başbakanlığı kendi üstlendi ve fiilen başbakan başkanın üzerinde yer aldı. Kompozisyon Putin’e (veya güçlü adam kimse ona!) göre değişecek şekilde fiilen oluşuyor. Hukuk sadece kâğıt üzerinde. Biliyorsunuz Türkiye’de de bu böyleydi. Esas icra makamı olan başbakanlık, çok daha az yetkileri olan cumhurbaşkanının altına girmişti – nasıl mı? Elbette fiili güç hiyerarşisi içinde.
Bu tür rejimlerin en temel sorunu anayasal olmamalarıdır. Yani, anayasa var ama yoktur. Anayasal devlet mimarisine işine gelmedi mi uymak zorunda olmayan liderlerin olduğu ülkelerde, idarenin (yürütme) gücünü sınırlamak olanaksızdır. Oysa demokratik hukuk rejimlerinde en başta gelen meselelerden biri, gücün sınırlanmasıdır. Mutlak iktidar, pro-faşisttir çünkü. Ve bu tür iktidarlar demokrasinin diğer işleyen parçalarını da enfekte eder. Rusya bunun teorisinde de pratiğinde de bugün en iyi “teşekkül etmiş” örnektir dünyada. Dolayısıyla, rejim anayasa ilişkisi, minare-kılıf ilişkisi gibidir. Bu tür özellikler de bizim Ruslarla olan siyasi-kültürel benzerliklerimiz arasındadır. Türkler otoriteyi sever. Zapt-ı rapt altına alıcı tek adam yönetimleri, Anadolu’nun siyasi mayasında belki de nüveye en derinden sinmiş siyasal kültür özelliklerindendir. Ve bu Ruslarda da böyledir. Ortaklıklar sadece semaverde çay ve Rus salatası değil yani!
BU TÜR REJİMLERİN EN TEMEL SORUNU ANAYASAL OLMAMALARIDIR. YANİ, ANAYASA VAR AMA YOKTUR. ANAYASAL DEVLET MİMARİSİNE İŞİNE GELMEDİ Mİ UYMAK ZORUNDA OLMAYAN LİDERLERİN OLDUĞU ÜLKELERDE, İDARENİN (YÜRÜTME) GÜCÜNÜ SINIRLAMAK OLANAKSIZDIR.
Rusya, sistemini bu “harika seviyeye” getirebilmek için, daima Çeçenistan ve diğer etnik çatışmaları kaldıraç olarak kullandı. Çeçen ayrılıkçılığı ve terörist eylemleri, Rusya’nın bölünme-parçalanma ivmesi getirdiğine inandığı Batılı demokratik sistemlere ve hürriyetlere daima mesafeli durmasını meşrulaştırıcı bir rol üstlendi. Nasıl? Benzerlik çarpıcı değil mi sizce de? Türkiye’de Kürt sorunu neyse, Rusya’da da Çeçen sorunu odur! 1990’ların sonlarında Rus dışişleri bakanı İgor İvanov, Çeçenlere sempatinin çok ötesinde, fiili yardımlarla başını belaya sokan Ankara’yı şu meşhur cümleyle uyarmıştı: “Camdan evi olan komşusuna taş atmaz!”. Bugün Ankara bırakın taş atmayı, Rusya’nın en önemli ticari ve stratejik ortaklarından biridir. Ne var ki bunda, çok normal diyemeyiz. Çünkü iş sadece serbest ticaret meselesi değil. Keşke öyle olsaydı. Zaten ticari ilişkilerin derinleşmesine kimin itirazı olabilir ki? Mesele, tek yanlı bağımlılık ilişkisi. Bugün Türkiye, doğal gaz ithalatının çok ama çok önemli bir oranını Rusya’dan yapıyor. Fosil enerji bağımlılığı, insanlarda uyuşturucu bağımlılığı gibi çok ciddi zararlar verebilecek bir durum oluşturur. Göbekten bağlı olmak diye bir tabir vardır – diplomaside Türkiye’nin Rusya güdümüne girmesi giderek bu türden bir ilişkinin yerleşmesine neden oldu. Rusya’ya nükleer santral kurduran, ikide bir genelkurmay veya istihbarat görevlilerini Moskova’ya yollayan, Suriye’de Rusya ile adeta silah arkadaşı olacak kadar zemin kaybeden bir ülkedir Türkiye bugün.
Tüm bunlar tesadüflere veya bölgesel gerekliliklere mi dayanıyor? Güldürmeyin beni lütfen! Rusya ile yakınlaşmak, Türk yöneticilerini hesap verebilirlik ilkesinden, şeffaflıktan, hukuk devletinden ve temel özgürlükler ve haklar rejiminden kopartıyor. Bu, sanırım her hevesli diktatörün rüyasıdır. Rusya bir bakıma devletlerin en kuralsızıdır. Daha doğrusu tek kuralın başkanın ağzından çıkanlar olduğu bir eski çarlık ve çürük komünizm zemininden bahsediyorum. Fakat despotluğun kurumsallaşması ve rasyonel akıl bakımından (özellikle küresel ve bölgesel ilişkilerde) Rusya etkin bir güçtür. Kendi silahını üreten, uzay teknolojisine, nükleer ve balistik teknolojilere sahip olan, enerji devi bir ülke! Dünyanın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi, ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi. Veto hakkıyla, dünyanın bu en önemli organizasyonundaki ilk beş güçten biri! İstediği ülkenin istediği toprağında askeri operasyon yapabilen, kara-deniz ve hava unsurlarıyla askeriyesi en vurucu ilk iki devletten biri! Yani, Türkiye’den çok ama çok farklı bir güç!
İşte bu güçle stratejik ortaktır Türkiye. Derin devlet, Rusya’ya neyin hevesiyle yaklaşıyor? Batı’dan bağımsız, insan hakları gibi bir kriteri olmayan, etnik meselelerde uzaktan yerleşim bombalayacak kadar gözü karartmış ve izansızlaşmış, çürümenin ve hortumlamanın en tepeden yönetildiği, etrafına bela olan bir devlet! Hayalleri bu! Ve bu hayalin rol modeli kim? Rusya!
Putin Rusya’sında muhalefeti ezerler! Basını sustururlar. Yurt dışında Rus muhaliflere kan kustururlar! Özel mülke el koyarlar. Adam kaybederler. “Zayıf Batı rejimlerinde” bunu yaptırırlar mı adama? Türkiye neden AB’ye ve demokrasi normlarına yönelsin ki? Kurarsın sağlam bir vesayet rejimi, dayarsın fakire-fukaraya, eğitimsiz nüfusa bol karbonhidrat ve “Adile Teyze’den masallar” tadında bir diskur – vatan dersin, millet dersin, iç düşman, Gezi, Gazi Mahallesi, bölücü, “FETÖ”, liboş dersin, sistemin keyfini doyasıya sürersin! Karışan mı olur? Kim karışacak, kim itiraz edecek? Batı tipi hukuk rejimleri sıkıcı zaten, değil mi ya! Aksiyonu az. Hâlbuki Ertuğrul’lu ve Abdülhamit’li çakma rüyalar üzerinden, Erdoğan görüntülü bir derin devleti dayadın mı, oh – sen sağ, ben selamet! Rusya’nın yeni stratejik ortağı “Türkiye Respublıkası’na” hoş geldiniz!
Mehteri bulamayanlar – yok mu bir Kalinka? “Ka-ka ka kalin, ka kalinka maya!”.
Kaynak: http://www.tr724.com/rusyanin-ufak-ortagi-turkiye-respublikasi/
Bu Yayına Yorum Yapın