SAİD b. MÜSEYYEB - Dr. Dursun Ali Erdem



Bu haftaki yazımızda da yine tabiin imamlarından çok zorlu ve çetin bir zat olan Said b. Müseyyeb’i tanımaya ve tanıdığımız kadar da tanıtmaya çalışacağız. İmamın himmetini ve Rabbimin de yardımını niyaz ederim.

Ebu Muhammed künyesi ile anılan Said, Kureyş’in Mahzum oğullarındandır. Babası Müseyyeb veya Müseyyib, anası, Ümm-i Said bint-i Hakim, dedesi ise Hazn’dır.
Dedesi Hazn ile alakalı Said b. Müseyyeb şu hadiseyi nakleder…

Hazn, Resulullah Efendimiz’i ziyarete gider. Peygamber Efendimiz kendisine Senin adın nedir? Diye sorar. Saîd b. Müseyyeb’in dedesi Hazn diye cevap verir. Peygamberimiz Sen SEHL’sin buyurur. O da Ey Allah’ın Resulü o ismi bana babam koymuş ben onu nasıl değiştirebilirim, diyerek ismini değiştirmeye yanaşmamış, babasını kırmamak için Resulullah’ın bu isteğine uyamamıştı. Said b. Müseyyeb diyor ki: Bu isim hüzün manası ifade ettiği için bizim evimizden artık mahzunluk hiç eksik olmadı (Buhari ve Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb).

Medine-i Münevvere’de Hz. Ömer (r.a)’in hilafetinin ikinci yılında doğduğu söylenmekle beraber, dördüncü yılında doğduğu rivayeti de vardır. Medine-i Münevvere alimi olarak bilinen İbn Müseyyeb, aynı zamanda Seyyidü’t-tabiin (tabiinlerin efendisi) sıfatıyla da anılmaktadır. Hz. Ömer’i görmüş, Hz. Osman, Hz. Ali, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa, Hz. Sad, Hz. Aişe ve Hz. Ebû Hureyre, İbn-i Abbas, Muhammed b. Mesleme, Ümm-i Seleme ve daha birçok sahabeden ilim öğrenmiştir.

Hakim en-Nisaburi, Said b. Müseyyeb’i tabiin tabakasının birinci tabakanın birincisi olarak zikreder. “Ali b. el-Medini de tabiin arasında Said b. Müseyyeb’den ilmi daha fazla olanını görmedim. Bana göre bu zat, tabiinin en büyüklerindendir” der.

Zahiri ve batini ilimleri bizzat membaından öğrenen Said b. Müseyyeb’in hocaları arasında şu zatları zikredebiliriz: Zeyd b. Sabit, Sad b. Ebi Vakkas, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer; ayrıca Hz. Osman, Hz. Ali ve Suheyb’den de hadis dinlemiş ve almıştır. Ancak rivayetlerinin çoğu Hz. Ebu Hureyre’dendir. Çünkü Said b. Müseyyeb aynı zamanda Hz. Ebu Hureyre’nin kızı ile evlenmiş ve O’nun damadı olmuştur.

İlim öğrenmeye karşı aşırı talebi, ilim tahsili yolunda hiçbir şeyden kaçınmaması, birçok sahada çok derin ilim elde etmesine vesile olmuştur bu evlilik.

Mesela Sad b. İbrahim’in kendisinden yaptığı rivayette: Allah Resulü’nün, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in vermiş oldukları hükümleri benden daha iyi bilen yoktur demekle ilimdeki vukufiyetini dile getirmiştir.

Katade diyor ki: “Hasan Basri bir müşkülü olduğu zaman Sad b. Müseyyeb’e sorar ve müşkülünü öylece hallederdi.”
İlim tahsil etme mevzuunda çok sebatlıydı…

Mesela İmam Malik diyor ki: Said b. Müseyyeb şöyle demiştir: Ben bir tek hadis öğrenmek için günler ve gecelerce yol yürümeye elbette razı olurum. İlme ve hadis-i şeriflere karşı çok saygılı olan Said b. Müseyyeb çok hasta olup yattığı bir zamanda kendisine bir hadis-i şerif sorulur. Yanındakilere lütfen beni doğrultup oturt der ve oturturlar, hadis-i şerifi öylece anlatır. Kendisine hasta olduğunu ve o şekilde söylemesini isterler, fakat “Ben Allah Resulü’nün hadisini yatarak rivayet etmekten sıkılırım” şeklinde cevap verir.

İmran b. Abdullah el-Huzai, Said b. Müseyyeb için şöyle derdi: Vallahi İbn Müseyyeb kulağına gelen şeyi, kafasına ve kalbine koyardı. Ben O’nu, nefsini sinekten daha düşük gördüğüne şahit oldum. Gerek ilimde sebatı ve gerekse bu büyük tevazuu hadis sahasında olduğu gibi fıkıh sahasında da tabiin imamları arasında birinci olarak zikredilmesine sebep olmuştur.

İmam Katade, “helal ve haramı O’ndan daha iyi bilene rastlamadım” derdi. Katade’nin şu şehadeti, İbn Müseyyeb’in ilmi üstünlüğüne bir başka delildir.

Meşhur Hasan Basri, bir mes’elede müşkilata düştüğü zaman O’na mektup yazarak meselesini sorar ve cevabını alırdı. İlmi kadar vakarı ve insanların kendisine karşı gösterdikleri saygı da o derece büyüktü. Mesele Abdurrahman b. Harmele diyor ki, Kolay kolay insan Saîd b. Müseyyeb’e cesaret edip bir şey soramazdı. Emirlerden izin alındığı gibi ondan da izin alınarak ancak sorulabilirdi.

Tabiinin birinci tabakası içerisinde bulunan ilim ve fıkhı ile şöhret bulmuş olan yedi insan vardı ki, bunlara “Yedi fakih” ismi verilirdi. Bu, Medine fakihleri, diğer tabiin arasında hüccet kabul edilirdi. Bunların başında Said b. Müseyyeb zikredilirdi. Diğerleri ise şunlardır: Kasım b. Muhammed, Urve b. Zübeyr, Harice b. Zeyd, Ebu Seleme Ubeydullah b. Abdillah ve Süleyman b. Yesar. Halife Ömer b. Abdulaziz, bir mes’ele hakkında Allah’ın hükmü ile hüküm vereceği zaman onu Said b. Müseyyeb’e sorar ve öylece hüküm verirdi. Ömer b. Abdulaziz’in de ilim ehline karşı saygısı çoktu.

Bir defasında Said b. Müseyyeb’e bir şey sordurmak üzere birisini gönderdi, giden adam yanlış anlayarak Said b. Müseyyeb’i Ömer b. Abdulaziz’in çağırdığını söyledi. Said b. Müseyyeb, Halife’nin yanına gelince Halife çok rahatsız oldu ve üzüntüsünü ifade ederek, “Ben sizden mes’ele sorsun diye elçiyi size gönderdim, yoksa zahmet ettirip sizi çağırtmadım” demiştir. Said bin Müseyyeb aynı zamanda rüya tabir ilmine de çok vakıf bir zattı. Tabirleri olduğu gibi çıkardı.

Said b. Müseyyeb, Allah’ı çok anardı ve O’ndan çok korkardı. Gece sabahlara kadar rahlesi üzerinde Kuran okur ve ibadet ederdi.

Ebu Harmele’nin kendisinden dinlediğine göre, kırk yıldır namazını cemaati kaçırmadan kıldığını ve otuz sene de her vaktin ezanını mescitte dinlediğini anlatır.

Abdurrahman b. Harmele, diyor ki, ben Said b. Müseyyeb’in kölesinden onun gündüzün yaptıklarını biliyoruz, acaba geceleri nasıl ibadet eder ve nasıl namaz kılardı diye sordum. Kölesi diyor ki, O’nun namazı yalnız mescitte kıldığıdır. Geceleri daima Kuran-ı Kerim okur ve onun üzerinde tefekkür ederdi. Hatta Kuran’dan en çok okuduğu sure de Sure-i Sad olurdu. Cuma günü mescide girer, cuma namazı ve ondan sonra da birkaç rekât namaz kılıncaya kadar katiyen kimse ile dünya kelâmı konuşmaz, ancak yerine gittikten sonra dünya kelamı konuşurdu.
Hatta yol yürürken dahi boş vakit geçirmezdi. Bineği üzerinde nafile namaz kılar ve ibadet ederdi.

Ömrü boyu üzerinde titizlikle durduğu namazını ölüm anı şiddetli hastalıklarında bile ihmal etmediğini bize yine Abdurrahman b. Harmele şöyle anlatıyor: “Ben, Said b. Müseyyeb’in çok şiddetli hastalığa yakalandığı bir zamanda yanına girdim ve hiçbir tarafa kıpırdayamıyordu. Sırt üstü yatmıştı. Öğle vakti olunca hiçbir tarafını kıpırdatamamasına rağmen öğle namazını ima ile eda etmeye başladı. Ben yaklaşınca Veşşemsi ve duhaha suresini okuduğunu duydum.” Diyerek namaz mevzuundaki hassasiyetini bize anlatmaktadır.
Oruç mevzuunda da durumu aynı idi…

Yezid b. Hazm diyor ki, İbn Müseyyeb çok oruç tutar belki bütün günleri oruçlu olarak geçirirdi. Akşam olunca mescitte bulunduğu yere içilecek bir şeyler getirilir, o da onu içerdi. Ramazan günlerinde Mescid-i Nebevi’de bulunur, oraya yiyecek ve içecekler getirilirdi, Said b. Müseyyeb’in bulunduğu yere kimse bir şey götürmezse o yerinden ayrılmaz ibadetine devam eder ve aynı zamanda orucuna ertesi gün de devam ederdi, bir şeyler götürülürse iftarını açardı. Medine-i Münevvere’de bayram ve teşrik günleri haricinde bütün seneyi oruçlu olarak geçirdiğini söyleyenler de vardır.

İnsanlara karşı çok mülayim olan, kimseye kızmayan ve kimse ile çekişmeyen bir fıtrata sahipti. Temiz ve beyaz elbiseler giyer, giydiği elbise umumiyetle pahalı kumaşlardan olurdu. Sarık sarar ve taylasanını uzatırdı. Çok gülmez ve çok gülmeyi sevmezdi. Müslümanlarla karşılaşınca musafaha yapar ve devamlı abdestli bulunurdu. İnsanların içine ancak ramazan ve bayram günleri girer, bunun dışında mümkün mertebe vakitlerini okumak ve ibadetle geçirirdi.

Zeytinyağı ticareti yapar ve kimseden bir şey almazdı. Ticaretler arasında kumaş ve elbise ticareti yapmayı çok sever, ticarette yeminden kaçınılmasını kesinlikle tavsiye ederdi. Sade ve sünnete uygun olarak yaşamayı çok severdi; en çok kadından çekinirdi. Hammad b. Seleme, Ali b. Zeyd’den kendisinin şöyle dediğini rivayet eder: “Ben seksen yaşıma baliğ oldum, kadından başka korktuğum şey yoktur.”
İslami vakar ve ciddiyete sahip olan Said b. Müseyyeb, aynı zamanda celadet ve salabet sahibi bir insandı.

Hayatında kimseye boyun eğmez, daima hakkı söyler ve haksızlığa karşı ise asla tahammül etmezdi. Emeviler’in devlet idaresindeki kötü gidişatına karşı gelir, kırbaçlanmalar, dövülmeler, hapisler ve hatta idamlar onu yıldırmaz ve korkutmazdı.

Halife Abdülmelik b. Mervan, oğlu Velit ile Süleyman’ı veliaht tayin etmişti. Beldelere elçiler ve mektuplar göndererek, oğullarına biat edilmesini valilerinden istemişti. O sırada Medine valisi de Hişam b. İsmail’di. Hişam, Medine halkını topladı. Velit ile Süleyman’a biat etmelerini istedi. Fakat Saîd b. Müseyyeb bu biatın yerinde olmadığını ifade ederek biat etmedi. Hişam, Said b. Müseyyeb’i 60 kamçı ve hapislikle cezalandırdı. Said b. Müseyyeb ise bu cezaların umurunda olmadığını, yapılan işin haksız olduğunu, asılmaya dahi götürülse hakkı söylemekten ve onu tatbik etmekten çekinmeyeceğini dile getirdi. Büyük İmam’a bu cezaların tatbik edildiği haberi Halife Abdulmelik’e ulaşınca, Hişam’a azarlayıcı bir mektup gönderip İbn Müseyyeb’in hapsedilmeye değil, eli öpülüp duası alınmaya layık bir zat olduğunu ifade ederek, onun derhal hapisten çıkarılmasını emredince, imam ancak hapisten çıkmış ve serbest bırakılmıştır.

İbn Zübeyr, Cabir b. Esved’i Medine valisi olarak atamış yine halktan kendisi için biat istemişti. Bu arada İbn Zübeyr dört hanımını boşamış ve beşinci bir hanımı nikâhlamıştı. Fakat bu işin Allah’ın kitabına uygun olmadığını ileri sürerek İbn Müseyyeb ona biat etmemişti. Cabir de kendisini yine kırbaç cezasına çarptırmış ve halkın huzurunda ona kırbaç vurduruyordu. Said b. Müseyyeb, en büyük cihadın zalime karşı hak söz söylemek olduğunu, bildiği hadisin ışığında yine O’nun yaptığı bu işin Allah’ın Kitabına uygun olmadığını, çünkü dördüncü hanımdan sonra bir beşincisini alması gerekirse, dördüncü hanımın iddetinin beklenmesi lazım geldiğini, aksi halde bu nikâhın sahih olmayacağını bildiriyor ve kamçıları yemeye devam ediyordu. Kamçı vuran kamçıyı vurdukça o: “Bildiğinizi yapınız arzu etmediğiniz kötü akıbet birkaç gün sonra başınıza gelecektir” mukabelesinde bulunmuş ve bir kaç gün sonra İbn Zübeyr katledilmişti.

Halife Abdülmelik, Said b. Müseyyeb’in kızını oğlu veliahdı Velit’e nikâhlamak üzere dünürlükte bulunmuş, fakat Said b. Müseyyeb bunu kabul etmemişti. Kızını iki veya üç dirhem karşılığı bir mihrle Ebu Vedaa isimli bir fakire kendi eliyle nikâhlayıp evine götürüp ona teslim etmişti.

Halifelerin kendisine ihsanlarla nüfuz edeceklerini hesap ederek, İmama atiyelerde bulunmak istemişlerse de o katiyen bunları kabul etmemiş ve haksız iş yapan idarecileri daima Allah’a havale etmiştir.

Siyasetten içtinap eder ve çok sıkı bir şekilde insanlardan tecerrütle Medine yakınında bir köşeye çekilir ve Beni Ümeyye’nin hilafet ve saltanat kavgalarına asla katılmaz, zaruri ihtiyaçlarını geceleri çıkarak karşılamaya çalışır, mescidinden veya hücresinden dışarı çıkmadan ilim öğrenir ve öğretmenin yollarını araştırırdı.

Çocukların okuduğu bir mektebe uğradığı zaman, yarınların büyükleri bunlardır, diyerek onların ihtimamla yetiştirilmeleri gerektiğini ifade ederdi.

Vefat edeceği zaman yakın arkadaşlarından Nafi b. Cübeyr b. Mutim yanına gitmişti. Bir ara kendisine baygınlık gelince İmam Nafi, yatağının kıbleye doğru çevrilmesini emretmişti. Bunun üzerine yatağını kıbleye doğru çevirdiler, biraz sonra kendisine gelince: “Kim benim kıbleye doğru yatağımın çevrilmesini emretti.” Nafi, ben söyledim, deyince o şöyle dedi: “Eğer ben hayatımda kıble ile alakam yok ona yönelmemiş ve İslâm milleti üzerinde değilsem sizin benim yatağımı kıbleye çevirmenizin bana hiçbir faydası olmaz.”

Abdullah b. Ebi Ferve diyor ki, ben Said b. Müseyyeb’in vefat ettiği gün hazır bulundum, kabri üzerine semadan tatlı tatlı güzel bir yağmurun yağdığını gördüm. Said b. Müseyyeb, Medine-i Münevvere’de, 75 yaşında hicri 91 veya 94. senesinde Hakk’ın rahmetine kavuştu.

(Allah kendisine bol bol rahmet eylesin, bu yazıyı yazan ve okuyanlara da şefaatini nasip eylesin.)
Diğer Yazıları
Kaynak: http://zamanaustralia.com/dr-dursun-ali-erdem/2018/10/said-b-museyyeb

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.