ABDULLAH b. MÜBAREK(d. 118 ö. 181 H.) - Dr. Dursun Ali Erdem
İnsanlık semasının yıldızlarından birisini daha bu makalede kıymetli okuyucularımıza tanıtmaya çalışacağımı düşününce aklıma öteden beri çok hürmet ettiğim ve çok büyük bir insan olan bu zat aklıma geldi.
O’nu layıkıyla anlatmak mümkün değil benim için ama, anlatabileceğim kadarıyla anlatmaya çalışacağım.Kendisi, büyük Hak dostu, maneviyat aleminin sultanı, velilerin medar-ı iftiharı, alim, abid, zahit ve mücahit bir zattır. İyiliğe, hayra ve cömertliğe ait bütün hasletleri kendisinde toplamış kamil bir insan… Aynı zamanda şecaat ve metanet abidesi, düşman karşısında yenilme bilmeyen bir mücahit! Fedakarlığı sahabe fedakarlığına denk bir insan. Önder, İmam, aynı zamanda büyük bir dava ve düşünce adamı. Eğer kainatın güneşi gurup etmeden önce doğmuş olsa ve Kainatın Efendisi nübüvvet gözüyle O’na atf-ı nazar etseydi ashabın büyükleri arasında yerini alacak kadar büyük kamete sahipti. Bir müminde bulunması gereken bütün iyi hasletler onda toplanmıştı. O’nu tanıyanlardan birçoğu bu hususu itiraf etmişlerdir. Nitekim Nuaym b. Hammad şöyle der: Abdullah b. Mübarek evinde yalnız olarak çok otururdu. Kendisine Yalnızlık hissetmiyor musunuz? diye sorulduğunda: Neden yalnızlık hissedeyim, ben Resulullah (aleyhisselam) ile beraberim! cevabını veriyordu. İşte ilm-i zahir ve ilm-i batının kendisinde toplandığı bu zat, Abdullah b. Mübarek’tir.
İsmi, Abdullah, babası Mübarek dedesi de Vazıh’dır. Ebu Abdurrahman künyesi ile tanınan İmam, İbn-i Mübarek olarak da şöhret bulmuştur. Babası Beni Hanzele’den Hemedanlı tüccarlardan birinin kölesi idi. Babası Mübarek’in Türk asıllı olduğunda bütün kaynaklar ittifak halindedirler. Anası ise Harizm’li bir Türk kızıdır. Nitekim Abdullah b. Mübarek Hemedan’a geldiği zaman ana babasına tazimde bulunurdu. Kendisi Hicri 118 senesinde Merv’de doğmuştur. İlim tahsili için ilk seyahatini hicri 141 yılında Irak’a yapar ve orada İmam Azam’dan fıkıh dersi okur ve O’nun talebeleri arasında yerini alır.
Abdullah b. Mübarek tabiinden Hişam b. Urve, İsmail b. Ebi Halid, Ameş, Süleyman et-Teymi, Humeyde et-Tavil, Abdullah b. Avn, Yahya b. Said el-Ensari ve Musa b. Ukbe gibi zatlara yetişmiş ve onları görmüştür.
İbn-i Mübarek, İmam-ı Azam’ın meclisine devam ettiği zaman 22-24 yaşlarında bir gençti. Fakat zühdü takvası İmam Azam’ın dikkatini çekmiş olmalı ki, O’ndan bu zühdü takvaya nasıl erdiğini ve hayatının başlangıcının nasıl olduğunu sordu. Abdullah b. Mübarek İmam Azam’a şu cevabı verdi: Bir bahçede arkadaşlarımla beraber gece yarılarına kadar yedik, içtik, ud ve tanbur çalarak oynadık. Seher vakti yaklaşmıştı ki, yatıp uyudum. Rüyamda başımın üstünde bulunan ağaçta bir kuş vardı. Bu kuş Kuran’dan:
İnananlar için hala vakit gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine Kitab verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar? Hadid suresi, a. 16 ayetini okuyordu. Ben, Geldi Ya Rab, geldi Ya Rab!.. diyerek uyandım ve udumu kırdım, yanımda bulunan oyun aletlerini yaktım ve benim ilk zühdüm budur.
İmam Azam’dan ilim tahsilini ikmal ettikten sonra Yemen’e Mısır’a, Şam’a, Basra ve Kufe’ye ilim tahsili için yolculuk yapmıştır. Ahmed b. Hanbel Onun zamanında Ondan daha çok ilme düşkün olan kimse yoktu demiştir. Aynı görüşe Ebu Üsame de iştirak etmektedir. Yaptığı bu yolculuklardan büyük bir ilim elde etmiş ve hadis hafızı (hadis hafızı olabilmek için yüz bin hadisi metin ve senet olarak ezbere bilmesi lazım ki, insan hadis hafızı olsan.) olmuştur. Yahya b. Main Onun 20 veya 21 bin hadis yazdığını söylemektedir. Abdullah b. Mübarek, hadisi, fıkhı ve kıraat ilmini bir çok zevattan almıştır. Hatta dört bin alimin önünde diz çöküp oturduğunu ve onlardan bininden de rivayet ettiğini Abbad b. Musab tarihinde İbrahim b. İshak’tan bizzat kendisi söylemiştir. Kendisinin rivayette bulunduğu büyük zatlardan bir kaçı şunlardır: Süleyman et-Teymi, Humeyd et Tavil, Yahya b. Said el-Ensari, İbn Avn, Sevri, Şube, Evzai, Malik, Leys, Hişam b. Urve, Ameş, Said b. Ebu Arube, İbn-i Cüreyc ve Halid b. Dinar. Kıraatı da seba imamlarından Ebu Amr b. el-Aladan almıştır.
İnce, narin ve edep insanı olan Abdullah b. Mübarek 30 sene edep, 20 sene de ilim tahsil ettiğini söyler.
Alimler Onun ilminde edebinde, celadetinde, adaletinde ittifak etmişlerdir. Onun talebeleri kendisinde bulunan meziyetleri sayarken ittifakla şu hususlarda kemalde olduğunu söylemişlerdir. O, ilmi, fıkhı, edebi, nahvi, lügatı, zühdü, şecaatı, şiiri ve fesahatı kendisinde toplayan çok insaf sahibi bir zattı.
Devrinin büyük imamları, onun bir ömür boyu titizlikle yaşadığını, bütün hayatının bir kaç gününü Onun gibi yaşamaya güçlerinin yetmeyeceğini itiraf etmişlerdir. Şuayb b. Harb diyorki: Ben Süfyan-ı Sevri’den işittim diyordu ki, Senede üç gün Abdullah b. Mübarek gibi yaşamaya gayret ettim, fakat gücüm yetmedi.
Talebelerine gelince, İbn-i Mübarek’in talebeleri bütün beldelerde sayılmayacak kadar çoktur. Meşhurlarından her biri çok büyük alimdirler; onlardan birkaç tanesi şunlardır: Abdurrahman b. Mehdi, Yahya b. Main, Hibban b. Musa, İbn Ebi Şeybe, Ahmed b. Cemal, Mensur b. Ebi Müzahim ve Muhammed b. Mukatil.
Abbas b. Musap: Abdullah b. Mübarek hadis, fıkıh, arabi ilimler, tarih, şecaat, cömertlik ve ticareti cem etmiş bir insandır, demiştir. Devrinin imamlarından Ebu Üsame diyor ki: Hadis ilminde İbn-i Mübarek, imamlar arasında emirül müminin gibidir. Aynı zamanda hadiste hüccettir. Ümmete nasihat etmekle maruf olan İmam aynı zamanda şiirde de kudret sahibi bir şairdi. Divanı bile vardır. Ali b. Medini diyor ki: İlim iki kişide son bulmuştur. Bunlardan biri Abdullah b. Mübarek, diğeri Yahya b. Main’dir.
İbrahim b. Şemmas: İnsanların en fakihi Abdullah b. Mübarek’i, en takva sahibi Fuzayl b. Iyaz’ı, en çok ezber yapanı da imam Şafii’nin hocalarından Veki b. Cerrah’ı gördüm demesiyle İbn-i Mübarek’in devrinin büyük fakihleri arasında sayıldığını görmekteyiz; ilim, ahlak ve fazilette zirveye çıkıldığı tebe-i tabiin döneminde ihtilaf edilen meselelerde hakem durumunda olduğunu büyük ilim otoritelerinin kabul etmesi, İmamın ilimdeki kudretini ispat etmeye kifayet edecek kadar yeterli bir delil sayılmalıdır. Nitekim Cafer b. Ebi Osman diyor ki: Ben İbn-i Maim’e dedim ki, Yahya b. Said el-Kattan ile Veki ihtilaf ederse nasıl olur? O, Söz Yahya’nındır! dedi. Abdurrahman ile Yahya ihtilaf ederse, diye sordum. Aralarını bulacak birine ihtiyaç vardır, dedi. Ben Ebu Nuaym ve Abdurrahman bu işi yapar mı? dedim. O Onların da arasını bulacak birisi lazım, dedi. Ben, Eşcai dedim. İbn-i Main, O, öldü, hadis de kendisiyle öldü, cevabını verdi. Ben İbn-i Mübarek, dedim. İbn Main, İşte o hadiste emiru’l-müminindir, dedi.
İlim tahsiline olan düşkünlüğünü Hafız Zehebi şöyle anlatır: Ali b. Hasan diyor ki, İbn-i Mübarek ile yatsı namazından sonra camiden çıkarken soğuk bir gündü, benimle bir hadis hakkında müzakerede bulundu, o bana ben ona fikirlerimizi beyan ederken müezzin sabah ezanını okudu.
Fuzayl b. Iyaz, Kabe’nin Rabbine yemin ederim ki, ben onun gibisini görmedim, demiş ve Süfyan b. Uyeyne ile hac dönüşü İbn-i Mübarek’i yola uğurladıktan sonra, şarkın ve garbın fakihi bu zattır, demişlerdir.
Süfyan b. Uyeyne, İbn Mübarek’i fazilette sahabeye benzetirdi, ancak farklı yönünün, onların Peygamberimizi görmelerini ve Efendimizle gazaya çıkmış olmalarını diler getirirdi.
Abdullah b. Mübarek, insanlarla oturup boş vakit geçirmez, sokaklarda katiyen bulunmazdı. Hatta cemaatle namazını kılmak için evinden çıkar, namaz biter bitmez hemen evine dönerdi. Şakik b. İbrahim diyor ki, kendisine denildi ki: Sen neden bizimle namaz kıldıktan sonra oturmuyorsun? Şu cevabı verdi: Ben gidip sahabe ve tabiinle oturuyorum. Biz kendisine bu nasıl olur, Sahabe ve tabiin nerede ki? dedik. Abdullah: Ben gidip ilmime bakıyorum, onların eserlerini idrak ediyorum. Sizinle ne yapacağım? Siz ise insanları gıybet ediyorsunuz.Gıybetten son derece kaçınır ve onun çok kötü bir şey olduğunu söyler ve: Eğer birisini gıybet edecek olsam anamla-babamı gıybet ederdim. Çünkü benim hasenatıma onlar daha layıktır, derdi (R.Kuşeyri). Artık 200. yıl yaklaştı, insanlardan ne kadar çok uzak olunursa Allah’a o kadar çok yaklaşılmış olur. Aslandan kaçtığın gibi insanlardan da kaç. Dinine sarıl ki, kurtuluşa eresin;şeklinde cevap verdi. Bütün iyi hasletler kendisinde toplanmış olan imamımız, riyadan gösterişten son derece kaçınır, nefsin hile ve desiselerine aldanmamak için insanları uyarırdı. Nefsini herkesten düşük görüp, şöhreti kerih görmeyen zühde eremez, dedikten sonra, şunu da ilave eder, Kişi nefsinin kadrini biliyorsa, onu herşeyden daha aşağı görmelidir. Normal bir insan gibi yaşamayı sever ve kendisine asla hürmet edilmemesini isterdi. Büyüklerin bulunduğu mecliste konuşmaz, ilimden bahsetmez, hatta hadis rivayet et! denildiği halde büyüklerin bulunmasından ötürü rivayette bulunmazdı. Bir defa Hasan isimli bir zatla beraber çeşmeye su içmeye gidip, tam su içecekleri zaman halk bastırıp tanımadıklarından ötürü su içmesine mani olup çeşmeden uzaklaştırdıklarına çok sevinmiş ve arkadaşına İşte hayat budur, yani bilinmemek ve tazim edilmemektir, demişti. Halktan müstağni yaşamayı, menfaat için zenginlerden uzak durmayı tavsiye ederdi. Hatta kendisine tevazu nedir? diye sorulduğu zaman da O, zenginlere karşı kibirli olmaktır, şeklinde cevap verirdi. İnsanlara karşı müsamahalı davranır, çok cömert, çok sadaka verir, fakire ve borçluya yardım eder, katiyen de bu iyilikleri yaptığının bilinmesini istemezdi. Şöyle derdi: Kişinin hasenesi yani iyiliği kötülüğünden fazla ise, onun kötülüğü artık zikredilmez, fakat kişinin kötülüğü iyiliğinden fazla ise onun da iyiliği zikredilmez. İslam’ın emirlerinin yaşanması ve yasaklarından kaçınılması mevzuunda çok titiz davranır bu hususta katiyen taviz verilmesini istemezdi. Onun İslam’ı yaşamadaki kesin tavrı şu sözlerinden anlaşılmaktadır. Bir adam yapması gereken yüz şeyden hepsini yapıp da yalnız birisini yapmasa, o kimse muttakilerden sayılmaz, yine bir adam sakınması gereken yüz şeyden sakınsa da yalnız bir tanesinden sakınmasa o kimse de günahtan sakınmış sayılamaz; bir adamda da cehaletten bir haslet bulunsa, o kimse de cahillerden olmuş olur. İşitmediniz mi Hz. Nuh’a oğlundan ötürü Cenab-ı Hak: Ey Nuh, dedi, o senin ailenden değildi. O (nun yaptığı), yaramaz iştir. Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmamanı öğütlerim, (Hud suresi, a. 46)buyurmuştur.
----------------------------
Abdullah b. Mübarek çok ibadet eder, geceleri sabahlara kadar namaz kılardı. Bütün bir gece bir ayet-i kerimeyi tekrarlayıp durduğu olurdu. En sevmediği şey malayani ve laubalilikti. Birisi kendisine Ya imam nasihat eden kaldı mı? diye sorar. İmam Sen nasihat kabul edeni biliyor musun? diye cevap verir. Allah’ın azabından çok korkar ve her hadise O’na ahiret hayatını ve azabı hatırlatırdı.
Kasım b. Muhammed diyor ki: Bir seferde Abdullah b. Mübarek ile beraberdik. Çok hatırıma gelirdi ve kendi kendime derdim ki, bu zatın bizim üzerimizde fazileti nedir ki, insanlar arasında bu kadar şöhret buldu. O namaz kılıyorsa biz de kılıyoruz, o oruç tutuyorsa biz de oruç tutuyoruz, o gaza yapıyorsa biz de yapıyoruz, o hac yapıyorsa biz de yapıyoruz? Sonra diyor, Şam yolunda uğradığımız yerlerden birisinde akşamleyin lambamız söndü. Sonra bir kısmımız lamba yakmakla meşgul olduk ve lamba yanınca baktım ki O, ahireti hatırlamadan ötürü sakalından aşağı gözyaşları akıyor ve sakalını ıslatıyor. İşte nefsime dedim. Bu zat bu korkusundan dolayı bize üstün oldu. Lamba sönünce karanlık oldu ve kıyameti hatırladı.
Dünya sevgisinin girdiği kalbe hiçbir hayrın giremeyeceğini beyan eder, hele ehl-i ilmin bundan çok uzak durmasını isterdi. Çoluk çocuğu için helal kazanan ve onların maişetini temin etme mevzuunda çalışan insanın büyük mükafata nail olacağını beyan ederdi. Haramdan ve haram kazançtan son derece sakınırdı.
Hasan b. Arafe diyor ki, bana Abdullah b. Mübarek şöyle dedi: Ben Şam’da birisinden bir kalem emanet aldım ve onu sahibine iade etmeden Merve geldim ve baktım ki, kalem yanımda. Tekrar Şam’a gidip kalemi sahibine iade ettim.
Haram lokmaya karşı titizliğini anlamak için Risale-i Kuşeyri’de nakledilen şu vaka bize bir kanaat verebilir. Abdullah b. Mubarek’in kıymetli bir atı vardı. Çok pahalı idi. Öğle namazını kılmak üzere, atını bırakıp namaz kılmaya başlamıştı. Bu esnada at arazi-i emiriyeden yani devletin mera arazisinden otlamıştı da Abdullah b. Mübarek, atı terketmiş artık ona binmemişti.
Nuaym b. Hammad diyor ki: Abdullah b. Mübarek çok ağlayan bir insandı. Allah korkusundan o kadar çok ağlardı ki, bayılır kalırdı. Kitabu’r Rikak’ı okuduğu zaman o kadar ağlardı ki, bizden birimiz yanına yaklaşmaya adeta korkar, ondan bir şey sormaya cesaret edemezdik, ağlamaktan boğazlanan sığırların sesi gibi ses çıkarırdı.
Abdullah b. Mübarek aynı zamanda ticaret yapar ve çok kazanırdı. Cömertliği ile de devrinin insanları arasında dikkati çekmiştir. Merv‘de büyük bir evi vardı, insanları davet eder onlara bolca yemek yedirirdi. Hizmetçisi diyor ki, bazen 25 sofra kurardık ve gelen insanlara bolca yemek yedirirdik. Her sene aynı zamanda fakirlere yüz bin dirhem para dağıtırdı.
Her türlü cimrilikten kaçınılmasını tavsiye ederdi. Hatta ilimdeki cimrilikten de sakınılmasını, yoksa Allah’ın verdiği ilmi, ilimde cimrilik edenin elinden alacağını beyan ederdi. Zayıfların, borçluların ve sahipsizlerin imdadına koşup onların ihtiyaçlarını görmeyi dini bir vecibe bilirdi.
Nitekim bir adam Abdullah b. Mübarek’e gelerek borcunun ödenmesini istedi. Vekil adama borcunu sorunca borcunun 700 dirhem olduğunu söyledi. Bunu duyan vekil tekrar Abdullah’a yazarak bunda bir yanlışlığın olduğunu söyledi. Vekil’e kızan Abdullah b. Mübarek, yeniden o zata bu defa 7000 (yedi bin) dirhem ödenmesi gerektiğini belirtti. Vekil bu paranın ödenmesi halinde bütün hasılatın biteceğini beyan eden mektup yazdı İmama. Tekrar Abdullah b. Mübarek vekile: Bütün hasılat bitse de, eğer sen benim vekilim isen bunu ödeyeceksin. Ömür bitiyor, hasılatın bitmesinin sözü mü olur? şeklinde cevap vermiştir.
Abdullah b. Mübarek zaman zaman Rakka’ya uğrar ve orada konakladığı yerde hadis rivayet eder ve ilim öğretirdi. Orada kendisinden ders dinleyenlerden bir genç dikkatini çekerdi. Bir defasında geldiğinde o gencin olmadığını fark etti. Hemen çarşıya çıkarak o genci soruşturdu. Sonra borcunu ödeyemediğinden dolayı hapse atıldığını öğrendi. Borç sahibini bulup o gencin kendisine ne kadar borcu olduğunu sordu ve on bin dirhem borcundan ötürü hapis yattığını öğrenince mal sahibine gencin on bin dirhem borcunu ödedi ve mal sahibine tembih etti, sakın Abdullah ölünceye kadar bunu kimseye söyleme dedi ve Rakka’dan ayrıldı.
Abdullah b. Mübarek’in Rakka’ya geldiğini öğrenen genç hapisten çıkarılınca hemen onu aramak üzere yola koyuldu. Nihayet Rakka’ya yakın bir mesafede İbn-i Mübarek’e yetişti. Hapiste olduğunu ve bundan dolayı dersine iştirak edemediğini bu arada Rakka’ya gelen biri tarafından mal sahibine borcunun ödenerek hapisten çıkarıldığını Abdullah’a anlatınca, İbn-i Mübarek sakın bunları artık Abdullah ölene kadar kimseye anlatma, hapisten seni kurtaran Allah’a çok hamd-ü senada bulun diyerek nasihatte bulundu.
Sofrada yalnız oturup yemek yemeyen İmam, belde halkını toplar hacca gitmek üzere herkesin yanında bulunmalarını isterdi. Yolculuğu esnasında ne kadar insan varsa onları yedirir içirir, Medine-i Münevvere’ye geldikten sonra da herkese Medine hediyesi ve Mekke’den Mekke hediyesi alarak herkesin ismini yazar ve dönüşlerinde memleketlerinde onlara takdim ederdi. Çok hac yapmış ve her haccında Fuzayl b. Iyaz’la sohbet edip birbirlerinden istifade etmişlerdir.
Onun cihadı hakkında şu enteresan hadise anlatılır: Abede b. Süleyman anlatıyor: Diyor ki: Biz bir seriyede Abdullah b. Mübarekle beraberdik. Düşmanla karşılaştık. Düşman tarafından bir savaşçı bizim taraftan bir savaşçı istedi. Bizden onunla savaşmak üzere çıkanı şehit etti. Bir daha istedi ve neticede üç savaşçımızı şehit ettikten sonra yine savaşçı istedi. Bu arada ağzı gözü örtülü birisi meydana çıktı ve bir hayli dövüştükten sonra düşman savaşçıyı yere serdi. Sonra bu savaşçının kim olduğunu herkes merakla ona doğru yürüdü ve izdiham içinden ben o zatın Abdullah b. Mübarek olduğunu gördüm.
Yüzlerce kerameti nakledilen Abdullah b. Mübarek’in duasını da Cenab-ı Hak anında kabul ederdi. Ebu Vehb diyor ki, Abdullah b. Mübarek bir yere giderken yolunu bir kör adam keserek Ya İmam bana dua et de Allah Taala gözlerimi açsın. Abdullah b. Mübarek dua etti ve anında adamın gözleri açıldı. Ben de bu vakayı gözlerimle gördüm.
Abdullah b. Mübarek’in hocası İmam Azam’a karşı çok büyük saygısı ve sevgisi vardı. Şöyle dediği rivayet edilir. Bir meselede İmam Azam’la Süfyan-ı Sevri birleşirse artık o mesele üzerine başkasının delil ikame etmesi mümkün değildir.
İbn-i Mübarek’in zamanında bir insanın görüş beyan etmesi eğer söz konusu ise bunu ancak İmam Azam yapabilir sözü oldukça manalıdır.
İbn-i Mukatil diyor ki, İbn Mübarek, Ebu Hanife’yi andığı zaman, O’na olan muhabbetinden dolayı ağlardı.
İmam Mâlik’in hakkında O, asrımızın imamıdır dediği Abdullah b. Mübarek’in şu sözü de hüccettir: İlmin temeli niyettir, sonra dinlemektir, sonra anlamaktır, sonra onunla amel etmektir, sonra neşretmektir.
Vefat edeceği zaman bir ara gözünü açmış ve gülerek şu ayeti okumuştu. Meali “Çalışanlar bunun için çalışsınlar” Saffat a.61.
Abdullah b. Mübarek’in vefatı bütün büyük insanları ve ehli ilmi kedere salmıştır. Halife Harun Reşid alimlerin seyyidi vefat etti diyerek üzüntüsünü belirtmişti. Fuzayl b. Iyaz da O’nun vefat haberi gelince ağlamaya başlamış ve O’nun için: Ey Abdullah arkanda yaşanmayacak bir hayat bıraktın ve gittin. Allah rahmet etsin, demiştir. Bir ramazan ortalarına doğru sefere hazırlanırken hicri 181 yılında Heyt’te vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. Kabri asırlarca ziyaret edilir bir makam olmuştur. Allah rahmet eylesin.
Diğer Yazıları
- SAİD b. MÜSEYYEB - 16/10/2018
- LEYS b. SAD - 12/10/2018
- ABDULLAH b. MÜBAREK II - 06/10/2018
- AHMED b. HANBEL III - 17/09/2018
- AHMED b. HANBEL II - 11/09/2018
- AHMED B. HANBEL (164-241) I - 03/09/2018
- Ahirete kalan bir başka hesap da Prof. Dr. Sabri Çolak - 28/08/2018
- Kin tutmak ve kindarlık - 26/08/2018
- ÜLKE YÖNETİMİ CİDDİ İŞTİR - 15/08/2018
- Başarı zorla elde edilmez - 07/08/2018
- HİZMET DİLE GELSE… - 31/07/2018
- Kendimize soralım!!! Neyi, kimi ve niçin bekliyoruz? - 27/07/2018
- Yeni Türkiye ve kendi bekası için sürekli değiştirilmesi gereken sistem - 14/07/2018
- OLAĞANÜSTÜ HAL VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER (OHAL VE KHK’LAR) - 10/07/2018
- Prof. Dr. Fuat Sezgin… İbretlik ve Örnek bir Ömür - 02/07/2018
- Rabia-ı Adeviye - 28/06/2018
- ŞAİBELİ BİR SEÇİME DOĞRU - 21/06/2018
- Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî 2 - 13/06/2018
- İMAM MUHAMMED (MUHAMMED b. HASAN eş ŞEYBÂNÎ) - 05/06/2018
- Fuzayl b. İyaz 2 - 30/05/2018
- FUZAYL B. IYAZ - 15/05/2018
- MUHAMMED B. KA’AB EL-KURAZİ - 10/05/2018
- ESVED b. YEZİD b. KAYS en-NEHAÎ - 03/05/2018
- ÜVEYS-el KARÂNÎ - 25/04/2018
- Ramazanı Karşılamak - 18/04/2018
- Kin Tutmak ve Kindarlık - 11/04/2018
- Dost Kazanmak ve Dost Kalmak - 03/04/2018
- Ağlama Annem 2! - 26/03/2018
- Türkiye Yarı Kapalı Cezaevi mi? - 13/03/2018
- Adalet ve Kalkınma Partisi - 06/03/2018
- Endam Aynamız Ahlak - 02/03/2018
- Bu kadar da yeter artık! - 21/02/2018
- Fransa Seyahatim - 18/02/2018
- Rüya Hakikati II - 12/02/2018
- Rüyalar ve Rüya Gerçeği 1 - 01/02/2018
- Kırk Anbar bir makale - 23/01/2018
- Üç samimi dost ve Yunus Emre - 16/01/2018
- Tek Adam Yönetimi - 12/01/2018
- İlahi Adalet - 02/01/2018
- Kitap Düşmanlığı 2 - 25/12/2017
- Kitap Düşmanlığı - 19/12/2017
- Bıktık Usandık Reza Zarrab Reza Zarrab - 17/12/2017
- Muz Cumhuriyetine Doğru… - 11/12/2017
- İnsan olmak zor! - 04/12/2017
Kaynak: http://zamanaustralia.com/dr-dursun-ali-erdem/2018/10/abdullah-b-mubarekd-118-o-181-h
Bu Yayına Yorum Yapın