Hocaefendi’nin Eserlerini Tanıyor muyuz? | Gültekin Bibar



Hocaefendi’nin eserlerini genel olarak, 

a)  Bizzat kendisinin kaleme aldığı ve 

b) Vaaz, sohbet, konferans, demeç ve röportajlarının kitaplaştırılmasıyla oluşan ama hepsi kendi tashihinden geçen eserler şeklinde ikiye ayırabiliriz.

Bizzat kaleme aldığı eserlerin büyük çoğunluğu Sızıntı, Yeni Ümit, Yağmurdergilerinin başyazıları, üst yazılar, kapak ve resim dizeleri,  şiirleri ve orta sayfa yazılarından oluşuyor.

Bunlardan başka Arapça öğretim seti Tekellüm serisini ilk hazırlayan da Hocaefendi olmuştur. Lise öğrencileri için hazırladığı ama bir türlü basılamayan “Edebiyat “ kitabının notlarını da kendi arşivinde görmüştüm.

Kitap isimleri nazara alınınca Çağ ve Nesil serisi, Beyan Kitabı, Ruhumuzun Heykelini Dikerken, Kendi Dünyamıza Doğru, Kırık Mızrap, Kalbin Zümrüt Tepeleri, Ölçü veya Yoldaki Işıklar bizzat kaleme aldığı eserlerdir.

Ölçüler’i Kestane Pazarında iken yazmaya başlamış… Yani 30 lu yaşlarda! Sonraları bu notlar Sızıntı’da yayımlanmış. “Ölçüler” Pırlanta Külliyatının çekirdekleri gibi… (Kendisine bu mülahazamı sormuş ve tasdik almıştım.)

Daha sonra ele aldığı bütün konuları komprimeler şeklinde orada sunmuş. Tıpkı risaleler gibi… Risalelerin özeti Mesnevi, Mesnevinin özeti Hakikat Çekirdekleri değil mi? Sonradan yazılan kitaplar o çekirdeklerin bir ağaç şeklinde açılımı mahiyetinde, büyük ve muhteşem bir ağacın birbirini tamamlayan parçalarıdır.

Hüzmeler ve İktibaslar kitabı ise özgün bir öneme haiz önemli bir çalışmadır. Aslında risalelerin ilk sadeleştirme örneğidir ve harikadır, ancak Hocaefendi bunu yazma yerine eline risaleyi almış, bir paragrafa göz atmış sonra oradaki hakikatleri sade bir dil ile söylemiş ve bunlar kaydedilmiş…

Hocaefendi ilk yazılarını 1955 lerde kaleme almış, o dönemdeki bazı gazetelere göndermiş. Şiirleri de öyle… Yine o yıllarda -ki medrese yılları- oluyor, roman yazmaya başlamış! Daha İslami kesim roman kelimesine alışkın olmadığı bir zaman diliminde ve kendisi oldukça gençken oldukça cesur bir teşebbüste bulunmuş. Yazdığı romanı bir arkadaşına okutmuş, o da beğenmeyince Hocaefendi roman yazmayı bırakmış… Bir türlü vakıf olamadığımız bu eserin adını da “…Ve İnsan Aldandı!” olarak tespit etmiş.

İkinci kısım eserler sözlü konuşmaların yazıya dökümü tarzında elde edilmiş. Bunun ilk örneğini Hitap Çiçekleri eserinde görüyoruz. Değişik vaazlardan seçmelerle kitap haline getirilmiş ilk eseridir Hocaefendi’nin. Hitap Çiçekleri benim de ilk okuduğum eserdir. Henüz yeni tanımışken Elaziz’deki abilerim ışık evinde bana “kitaplıktan kendine bir kitap seç” demişlerdi, ben de onu seçmiştim. Manasını çok anlamasam da yüksek sesle okuyor, elimden bir türlü bırakamıyordum. Hatta hatırlıyorum soba olmayan odada bir Şubat günü yorganı üstüme alıp bağıra bağıra okuyordum. Annem beni ısrarla sobalı odaya çağırıyor, ben “bitirmeden gelmem!” diyordum… Bunu şunun için anlatıyorum, o haleti ruhiyeyi başka bir kitap okurken bir türlü alamadım, yıllar sonra Kalbin Zümrüt Tepeleri 2’yi okurken bir nebze hissedebildim…

Asrın Getirdiği Tereddütler de önemli bir kısmı meşhur Bornova Camiinde cemaat tarafından sorulan sorulara verilen cevaplardan oluşuyor.

İrşad Ekseni, Cihad, Kur’anın Altın İkliminde, Çekirdekten Çınara, Kader, Enginliğiyle Bizim Dünyamız, Varlığın Metafizik Boyutu, Yaratılış ve Evrim, Ölüm Ötesi Hayat, İnancın Gölgesinde Hayat kitapları 1980 öncesi vaaz ve konferansların yazıya geçirilmiş halidir.

Bununla alakalı Hocam’dan bizzat duyduğum bir cümleyi yeri gelmişken paylaşmak istiyorum: Malumunuz Hocaefendi vaazlarını bir kitaba bakarak yapmıyor, tamamen irticali konuşuyordu. Bununla birlikte muhatabı olan kitleyi yetiştirmeye matuf ciddi bir müfredat takip ediyordu. Vaazlar konularına göre belirli bir sıralamayla gidiyordu. Bunu cami cemaatine yapmak -ki cemaat daha çok heyecan arar- takdir edersiniz ki çok zor bir iştir.

Peki Hocaefendi nasıl yapıyordu bunui? İrtacalen yaptığı vaazlar nasıl kolaylıkla insicamlı bir biçimde kitaplaşabiliyordu? Daha önce sorduğumuzda “ilk zamanlarda önümde sadece Kur’an olurdu, sonraları konu başlıkları ve bazı malzelemeleri (ayet, hadis, menkıbe) kısa not şeklinde önüme koyuyordum” demişti.

Ama bu da yeterli değildi, sonra bir gün sakin ve yalnız bir ortamda “Vaazları ileride kitaplaşabilir mülahazasıyla sistematik bir şekilde anlattım” dedi. Bu hadd-i zatında çok önemli bir ifadeydi benim için…

O yüzden vaazların kitaplaşması da çok zor olmadı. Nasıl bir zekâ, nasıl bir dimağ idi ki, bazen 10 bazen 20 bazen 30 vaazlık bir serinin sistemini kafasında tutuyordu? Sonsuz Nur vaazlarının sayısı bundan da fazlaydı.

Maddeleştirerek anlatacak olursak;

  • İlmi bir konuyu sistematik bir biçimde

  • Cami cemaatine

  • Hissiyat, heyecanı da ihmal etmeden

  • Konuyla ilgili çelişkili ifadelerden uzak

  • Çağdaş kavramlar ile ama özden uzaklaşmadan

  • Konuyla ilgili ayet hadis menkıbelerin insicamlı bir şekilde sıralandığı

  • İkna edici keyfiyette

  • Yeni yorumlar ekleyerek

  • Fantastik mülahazalara girmeden ama Batılı Filozoflardan da alıntılar yaparak

  • Maddi manevi her türlü beklentiden uzak

  • Edebi bir anlatımla

Bu vaazlar bir neslin imanının kurtulmasına ve tahkimine vesile oldu. Maddeleri artırmak mümkün.

Hele benim 80 öncesi vaaz ve hutbelerde dikkatimi en çok çeken bir şey var ki, en çok meşgul olduğum alan hadis olması itibariye beni hayranlıktan bayıltacak hale getirmiştir. Sizin de dikkatinizi çekmiştir, Hocaefendi hadis rivayet ederken mutlaka kaynağını söyler, dahası ravi Sahabi kimse onun da adını verir. Bu başlı başına çok zor bir konudur. Çünkü bir hadisin hangi kitapta geçtiğini ezberlemek zordur, zira birbirine benzeyen hadisi şerifler hemen hemen bütün hadis kaynaklarında vardır. Dolayısıyla bir rivayetin (rivayetlerin bazısında bazı kelime ve cümle farklılıkları var, hadis aynı olsa da) hangi kaynakta geçtiğini hatırda tutmak çok ciddi bir hafıza gerektiriyor. Üstelik hadislerin sıhhat derecelerini de ifade ediyor. Ama beni hayran bırakan mesele bunlar değil, zira İslam dünyasında sayıları az olsa da bu tarz âlimler mevcut.

Esas mesele şu ki, Kütüb-i Sitte dediğimiz ve herkesin ulaşabildiği temel hadis kitaplarında geçmeyen, özellikle Sünen müelliflerinin kitaplarında yer alan rivayetlerden alıntılar yapıyor, mesela Abd b. Humeyd’in Süneni’ndeki şu rivayette diyor… Veya Sünen-i Said b. Mansur dan… Hele bir de bir hadisin başı bir kitapta devamı ise başka bir kitapta olunca o rivayeti değişik kitaplardan alıntılayarak anlatmak her babayiğidin harcı değil. Böyle bir vukufiyet bilgisayarların olmadığı bir zaman diliminde bütün Hadis Külliyatı’nı bir harita gibi bilmeyi gerektiriyor. Yüzlerce kitap, bazıları onlarca cilt…

Hocaefendi’nin eserlerini anlamak ve istifade etmek için vaaz ve sohbetlerin hinterlandı da diyeceğimiz buralara girmemiz gerekiyor…

Bu önemli konuya sonraki yazılarda da devam edeceğiz. Allah hepimizi bu tatlı su kaynağından istifade ettirsin…


Yazarın Önceki Yazıları

Kaynak: http://thecrcl.ca/misafir-yazar-gultekin-bibar-hocaefendinin-eserlerini-taniyor-muyuz/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.