AHMED B. HANBEL (164-241) I-II-III Dr. Dursun Ali Erdem
Nübüvvet güneşinin ufukta görünmesiyle kainatın birdenbire rengi değişmiş ve bu güneşin etrafında gün geçtikçe artan ve arttıkça da etrafını yakan nurdan haleler teşekkül etmeye başlamıştı. Duymayan gönüller duyuyor, doymayan dimağlar doyuyordu.
Ne var ki, bütün kalbi ve hissi isteklerine rağmen bu güneşin nurundan istifade edemeyen devrin kem-talih yarasaları da eksik olmuyordu. Asırlar uzayıp ettikçe onlar da uzayıp gidecekti. Yer yer küfür, irtidat ve zulüm şeklinde hakka karşı gösterilen bu reaksiyonlar, mutlak hakimiyetin Allah hakimiyeti olduğunu göstermeden başka işe yaramayacaktı nitekim de öyle oldu. Çünkü tarihin hiç bir devrinde fikre yumruk atanlar, imana silah çekenler zafere ulaşamamıştır. Akla gelmedik bütün işkenceler ve zulümler Hakk’a gönül vermiş bir tek insanı dahi inandığı davadan caydırmamış ve döndürmemiştir. (tarihte zalimlerin işkence ve zulümlerine sabredenleri kaynaklardan okuyup öğreniyoruz. Ancak 2018 yılı Türkiye’sinde de bizzat görüyor acı acı mazlumların ahu eninine şahitlik ediyoruz.). Bu bahtiyar insanların maruz kaldıkları işkencelere karşı alay edercesine mukabele ettikleri tevhit sadaları hala Mekke ufuklarında akisler meydana getirmektedir.
İşte bu zulüm halkasından birini teşkil eden bir başka hadise de hicretin III. asrı başlarında vuku buluyordu. Kur’an ahkamı ve Sünnet-i Resulullah’ın tedviniyle uğraşıldığı ve bundan başka gayesi olmayan insanlar arasında ilmi, irfanı, ahlakı, kemali, vakarı ve takvası ile dikkati çeken; sırtında sanki asırların çile ve ıstırabını taşıyan yaşlı bir zat, elleri kelepçeli ve sırtına vurulan her kırbacın simsiyah izleriyle hayatını vakfettiği Hadis Meclislerinden uzaklaştırılıyor; götürüldüğü yerlerde hapsedilip 28 ay devam eden hapislik müddetinde yediği her kırbaçla zalimleri acze düşürüyor ve ona söyletmek istedikleri şeyi bir türlü söyletemiyorlardı. Ona bu zulmü reva görenler yeise düşüyor, o ise zalime asla boyun eğmiyordu.
İşte bu zat, sizlere bugün anlatmaya çalışacağım, Hanbeli mezhebinin kurucusu ve imamı büyük alim ve büyük fakih ve muhaddis Ahmed b. Hanbel’dir. Allah ondan ve emsali bütün büyüklerden razı olsun.
HAYATI
a) Doğumu:
Ahmed b. Hanbel meşhur olan kavle göre, Hicret-i Nebeviye’nin 164. senesi Rebiulevvel ayında Bağdat şehrinde dünyaya gelmiştir. Annesi onu Merv’den Bağdat’a hamile olarak getirip orada doğurmuştur. Oğlu Abdullah da babasının aynı tarihte burada doğduğunu babasından nakletmiştir. Doğum tarihinde ihtilaf olmayan İmamın, Bağdat’ta mı, yoksa Merv’de mi doğduğu ihtilaflı ise de kuvvetli olan görüş, Bağdat’ta doğmuş olmasıdır. Babası Mervli’dir. Annesi Merv’den gelip Bağdat’a yerleştiği zaman babası 30 yaşlarında vefat etmiş ve O’nu annesi büyütmüştür. Babasının vefatı zamanında küçük yaşta olduğu da rivayet edilir. Geleceğin büyük imam ve muhaddislerinden olacak olan bu küçük çocuğa doğduğu zaman Ahmed ismini verdiler. Dedesine nispetle de Ahmed b. Hanbel denildi. Babasının ismi Muhammed, dedesinin ismi ise Hanbel b. Hilal’dir. Daha sonra Ebu Abdillah künyesini alacak olan imam, Şeybanî, Bağdadî ve Mervezî olarak da zikredilmiştir.
Gerek baba ve gerek ana tarafından nesepleri halis Araptır. Çünkü ana ve babası Şeyban kabilesindendir. Bu kabile Adnan kabilesinin bir şubesi olan Rebia’dandır ki, Nizar kabilesinden ayrılmıştır. Ahmed b. Hanbel’in nesebi Nizar’da Resul-i Ekrem’in neseb-i şerifleriyle birleşmektedir. Şöyle ki, Nizar’ın iki oğlu vardı. Bunlardan birisi Mudar, diğeri Rebia’dır. Resul-i Ekrem Mudar’ın, Ahmed b. Hanbel ise Rebia’nın evlatlarından olup haliyle Nizar’da Resul-i Ekrem’le nesepleri birleşmektedir.
Annesi de Şeyban kabilesi Amir oğullarından Safiye kızı Meymune kızı Abdulmelik’tir. Şeyban kabilesi öteden beri şecaatı, sabrı, üstün metaneti ve harp kuvvetiyle maruf olan bir kabiledir. Dedesi, Emeviler zamanında Serahs valisiydi. Annesinin babası yani ana dedesi de şecaati, iyiliği, cömertliği ve zayıflara el uzatıp garipleri himâye etmesiyle şöhret kazanmış bir zattı. Babasının harpcı bir asker olduğu rivayet edilmekle beraber İbnü’l-Cevzi Asma’i’den yaptığı rivayette babasının kumandan olduğunu söyler. Küçük yaşta -hatta kendisi babasını görmediğini ya da gördü ise de hatırlayamayacak kadar küçük olduğunu söyler- yetim kalan Ahmed, baba ocağının bu cömertlik zevkini tadamamıştır.
Geleceğin büyük imamının terbiye ve yetişmesi annesinin uhdesine düşmüş amcası da buna nezaret etmişti. Daha küçük denilecek yaşta annesi onu ilim tahsiline başlatmıştı. Zaten o zamanda annesinin ikamet ettiği Darusselâm (Bağdad) şehri her bakımdan tahsile müsait bir yerdi. Bağdat o zamanlar dünya ilim merkezlerinin önemlilerinden biriydi. Her sahada tahsil yapılmaya müsait olan bu şehir dini ilimlerin de tahsil edildiği önemli merkezlerdendi. Burada muhaddisler, kıraat imamları, dilciler, tabipler, filozoflar ve astronomlar bulunuyordu. Bu durumuyla aynı zamanda İslam aleminin de medeniyet merkezi idi.
b) Tahsili:
Daha küçük yaşta kendisinde asalet, takva ve ilim emareleri görülmeye başlanmıştı. Alimler arasında takvasıyla tanınacak olan İmam, gençler arasında da takvasıyla ayrılıyordu. Öyle ki, veliler arasında bile dikkati çekiyor ve herkes O’ndan bahsediyordu. Nitekim Heysem b. Cemil şöyle dedi: Her zamanda o zamanın halkı üzerine birisi hüccet olur. Fudayl b. Iyaz, zamanının hücceti, eğer bu genç (yani Ahmed b. Hanbel) yaşarsa o da zamanının hücceti olur. Büyük adam olmaya namzet olduğunu her haliyle ispat eden Ahmed b. Hanbel, biraz büyüyünce ailesinin teşvik ve yardımıyla ciddi bir tahsile yönelmiş ve kendisini geleceğin büyük imamı yapacak olan hadis ilmini seçmiştir. Kendisini memleket memleket gezdirecek olan hadis ilmi başlıca gayesiydi. İlk hocası Hanefi fakihlerinin büyüklerinden Kadı Ebu Yusuf’tur. Bundan sonra hadise daha çok meyletmiştir. Kendisinin, İlk önce hadisi Ebu Yusuf’tan yazdım demesiyle tahsiline ilk önce fıkıhtan başlamış ve sonradan hadise ağırlık vermiştir. Hadis çalışmalarını fıkıh çalışmalarıyla birleştirdikten sonra kıyasa bağlı olarak fıkhın hadislerden hükümler çıkarma meselesi onu hadis tahsiline ağırlık vermeye yöneltmiştir. Fıkıh tahsilini sonraya bırakan imam, Ebu Yusuf’tan sonra Bağdat’ın meşhur hadis hafızı büyük muhaddis Hüşeym İbn Beşir el-Vasiti (104/183)’den hadis tahsil etmeye başlamıştır. Bu tahsilin dört sene sürdüğü söylenir. Zühri, Amr İbn Dinar ve A’meş gibi meşhur hadis imamları Ahmed bin Hanbel’in hadis sahasında gelişmesine büyük tesirleri olmuştur. Yedi yıl Bağdat’ta hadis tahsil etmiş olan imam, ilk olarak hadis ilmini geliştirmek üzere seyahatine 186 yılında Basra’ya gitmekle başlamıştır. Ertesi yıl Hicaz, sonra yine Basra, Kûfe, Hicaz ve Yemen seyahatleri bunu takip etmiştir. Basra ve Hicaz’a beşer defa seyahat etmiştir. Hicaz’a olan ilk seyehati ise 187 yılında olmuştur. İmam Şafii ile bu seferinde Mekke’de Mescid-i Haram’da karşılaşarak tanışmıştır. Bundan başka Hicaz’a 4 seferi daha olmuştur. Kendisi bunu bizzat belirterek şöyle der: Beş defa hacca gittim. Bunun üçünü yaya olarak ifâ ettim. Ahmed b. Hanbel hadis tahsili için her türlü zorluğa katlanıyordu. O, hadisi kitaplar da gördüğüne göre nakletmiyor, bizzat ravisini görüp kendisinden dinleyerek rivayet hususundaki titizliğini gösteriyordu. O, kolaylıkla elde edilen şeylerin çabuk unutulacağını, fakat güçlükle öğrenilen şeylerin ise unutulmayacağını belirterek hiç bir zorluk onu hadis tahsilinden alıkoymuyordu.
Beytullah’a mücavir olduktan sonra Yemen’in San’a şehrinde bulunan meşhur muhaddis Abdurrezzak b. Hemmâm’dan hadis almak istemişti. Hac mevsiminde bu zatla görüşmüş ve bu niyetini gerçekleştirme zemini bulabilmişti. Hac mevsiminden sonra Sana’ya gitmek üzere yola çıkmış fakat yolda nafakasının bitmesiyle açlıkla karşı karşıya kalmıştı. Arkadaşlarının kendisine yardım yapma tekliflerini reddederek Allah’ın kendisine bedeni olarak çalışabilecek kuvveti ihsan ettiği için Sana’ya giden nakliyecilere hamallık yapmak suretiyle nafakasını temin etmeyi tercih etmiştir. Sana’ya varınca Abdurrezzak kendisine bir miktar para uzatarak, ey Ebu Abdillah bunu al ve istifade et. Çünkü bizim burası ticaret ve kazanç yeri değildir, dediğinde, Ahmed b. Hanbel, hayır almam, benim durumum iyidir diyerek verilen parayı almıyor ve iki sene orada sıkıntılar içerisinde kalarak daha önce tanımadığı Zühri ve İbnü’l-Müseyyeb gibi zatların hadislerini öğreniyor. Şafiî hazretlerine Mısır’a gideceğini söylemesine rağmen bu isteğini yerine getirememiştir. Sırtında kitap çantaları iklim iklim, memleket memleket dolaşarak hadis öğrenen imamın bu halini, kendisini tanıyanlardan birisi şöyle sormuştu. Ey Ahmed b. Hanbel! Bu ne kadar hadis öğrenme, ezberleme! Bazen Kûfe’ye, bazen Basra’ya! Ne zamana kadar bu halin devam edecek? Deyince Koca İmam şu karşılığı verdi: Okka ve kalemle mezara kadar….
Hafızasının kuvvetli ve zekasının keskin olmasına rağmen Ahmed b. Hanbel hadisleri yazmayı da ihmal etmiyordu. Çünkü bulunduğu zaman artık İslami ilimlerde tedvin devri idi. Bu kadar güçlü ve iktidarlı olduğu halde ezberden hiç bir hadis rivayet etmezdi. Kendisine bir hadis sorulunca kalkar yazdığı hadisleri arasından onu bulur ve öylece cevap verirdi.
Şurası muhakkak ki, ister hadise önce başlasın ister fıkha, İmam Şafii ile Mekke’de görüştükten sonra Şafii’nin akli kudretine ve fıkhi istinbatta koymuş olduğu ölçülere hayran kalmış ve fıkha olan eğilimi daha da belirgin hale gelmiştir.
Ahmed b. Hanbel kırk yaşına kadar hadîs rivayet etmediği gibi fetva da vermemiştir. Muhammed Ebu Zehra’nın İbnü’l-Cevzi’den nakline göre 203 hicri yılında muasırlarından bazıları Ahmed’e gelerek hadis dinlemek ve fetva öğrenmek istemişlerse de İmamın bundan kaçındığını görmüşler, bunun üzerine Yemen’de Abdurrezzak b. Hemmâm’a gitmişler ve 204’de Bağdat’a döndüklerinde Ahmed b. Hanbel’i ders verir bulmuşlardı. İşte bu sırada İmam, kırk yaşında idi. Derslerini umumiyetle ikindi namazından sonra verirdi. Yine İbnü’l-Cevzi’den rivayetle bu dersleri takip eden talebelerin sayısının beş bine baliğ olması, derslerine karşı duyulan alaka ve ilmi kudretini göstermeye kifayet edici bir delildir.
2- HADİS RİVAYETİNE VE FETVA VERMEYE BAŞLAMASI
Ahmed b. Hanbel hadisi, devrinin hemen hemen bütün muhaddislerinden tahsil etmiştir. Bunların meşhurlarından bir kısımı şunlardır: 1) Huşeym, 2) Sufyan b. Uyeyne, 3) Yahya b. Said el-Kattan, 4) Velid İbn-i Müslim, 5) Gunder, 6) Ziyadu’l-Bekkâ, 7) Yahya b. Ebi Zaide, 8) Kadı Ebu Yusuf Yakub, 9) Veki’, 10) İbn-i Nümeyr, 11) Abdurrahman İbn Mehdi, 12) Abdurrezzak, 13) İmam Şafii hazretleri.
O, sadece bu zatlardan hadis işitmekle iktifa etmemiş nerede bir hadis bilen işitmişse oraya gitmiş ve o hadisi mutlaka öğrenmiştir. Sadece rivayet ilmi ve hadisin diğer sahalarıyla ilgili malumatları kendisinde toplamakla kalmayıp sahip olduğu bu derin hadis ilmi, onu fıkıhta da derinleşmeye sevk etmiştir. Esasen fıkıh ilminin zevkine, tahsile ilk başladığı zaman varmıştı. Fakat o devirde kitap ve sünnet ilmi halledilmeyince gerçek fıkha ulaşılamayacağını bildiği için bunu sonraya bırakmıştı. İşte tam bu sıralarda imam, gerek ilminin, gerekse yaşının olgunlaştığı çağa -yani 40 yaşına- ulaşmıştı. Onun kırk yaşından evvel fetva vermemesini ve rivayet yapmamasını Resul-i Ekrem’in nübüvvetinin kırk yaşında verilmiş olmasından mülhem olduğu sanılmaktadır. Ebu Hanife’nin de bu yaşta fetva vermeye başlaması bu hususu teyit eder gözükmektedir. Fakat kendisi bu işin sebebini değişik bir tarzda şöyle açıklar: Hocalarım hayatta oldukları için fetva verip rivayet yapmıyordum, bu da ayrı bir incelik ve zerafet. Fakat 34 yaşında iken Hayf mescidinde kendisine sorulan bir soruya fetva verdiği de rivayet edilir.[1]
Ahmed b. Hanbel’in iffet, nezahet, takva ve metaneti herkesi ders meclisine rağbet ettirmeye başlamıştır. Bu tezahürat karşısında asla durumunda bir değişiklik hissedilmiyordu. Sabrı, tevazuu ve metaneti gün geçtikçe etrafa yayılıyordu. Kendisinin iki türlü ders meclisi vardı.
Birincisi: Kendi evinde hususi talebeleri ile kendi çoluk çocuğuna.
İkincisi: Umum talebe grubuna ve halka. Bu dersler Bağdat camiinde olurdu. İmam Zehebi, bu derslerin Ebu Hanife’nin yaptığı gibi ikindi namazından sonra olduğunu söyler. Bu vaktin, ilim tahsili için en iyi vakit olduğunu belirtmelerini burada söylemede fayda olacağı kanaatindeyim. Çünkü eslafımızın ilim tahsili hususundaki tarz-ı telakkilerini tatbik etmediğimiz müddetçe feyizlerinden istifade edemeyeceğimiz aşikârdır.
Ahmed b. Hanbel’in derslerine bu kadar rağbetin 3 hususa bağlandığını görürüz.
- Onun meclisinde ciddiyet, vakar, tevazu ve ruhi huzur hakimdi. Şaka ve alay etmeyi sevmezdi. Resul-i Ekrem Efendimiz’in mübarek sözlerinin tahsil edildiği bir yerde gayr-i ciddi her hareket ona göre akılsızlığın ifadesidir. Kendisinin bu halini bilenler bu duruma son derece riayet ederlerdi. Hatta Ebu Nuaym bize şu olayı nakleder: Halef b. Sabit’ten şöyle rivayet edilmiştir: Biz Yezid b. Harun’un meclisindeydik. Yezid şaka yaptığı için Ahmed b. Hanbel kalkıp gitti. Yezid bunun üzerine elini alnına vurdu ve Ahmed’in burada olduğunu bildirseniz ya! Hiç olmazsa şaka yapmayalım, dedi.
- Kendisinden bir şey istendiği zaman ancak hadis rivayet ederdi. Hiçbir zaman hafızasına ve ezberine güvenerek rivayet etmezdi. Hadiste rivayet hususunun ehemmiyetini ve Resul-i Ekrem’e nispet edilerek rivayet edilen bir haberin üzerinde böylesine titizlikle durulması gerektiğini göstermiştir. Zehebi, talebelerinden Mervezi’nin şöyle dediğini rivayet eder: Ahmed b. Hanbel’in meclisinde olduğu kadar hiç bir yerde fakirin o derece kıymeti olmamıştır. O, zenginlerden ziyade fakirlerle ilgilenirdi. Dünya ehli ile ilgilenmezdi. Çok teenni sahibi ve mütevazi idi. Vakar ve ciddiyet sahibi olan bu zât bir şey sorulmadıkça konuşmazdı. Oğullarından Abdullah: Babamın kitapsız olarak ezberinden bir şey rivayet ettiğini görmedim. Belki yüz kadar rivayet etmiş olabilir şeklinde rivayette bulunmuştur.
- Ahmed b. Hanbel’in derslerine rağbeti artıran hususlardan birisi de hadislerin yayılmasına müsaade etmesidir. Kendisi hadisleri büyük bir titizlikle yazdığı gibi talebelerini de mecbur ederdi. Fakat verdiği fetvalarının yazılmasını ve nakledilmesini menederdi.
Bu sıralarda Bağdat’da akait konularında bir hayli münakaşalar yapılıyordu. Hususiyle cebir ve irade mevzuunda genişliyordu münakaşa. Bu münakaşalara şu misaller verilebilir. Kur’ân’da zikredilen Allah’ın kelâm sıfatı var mıdır? Kur’an kadim mi yoksa mahluk mu? gibi şeyler. Fakat imam bu hususları derslerinde hiç açtırmaz, hatta bunlardan mümkün mertebe talebelerini sakındırırdı.
3- AHMED B. HANBEL’İN ÇEKTİĞİ EZİYETLER:
Kur’an Allah kelamıdır ve Allah’ın sıfatlarından birisidir. Bu sıfatın yaratılmış olması inancı batıl bir inançtır. Allah’ın bütün sıfatları kadimdir, yani ezelidir. İslam inanç sistemi bunu amirdir. Ahmed b. Hanbel’in yaşadığı dönem islami ilimlerin, tefsirin, hadisin, fıkhın, kelam ve siyer-i Nebevi’nin toplanma ve kayıt altına alınma dönemi olduğu için hadisçi, tefsir ve fıkıh alimlerinin kılı kırk yararcasına işin üzerinde durmaları ve kayıtlara en küçük bir şüphe ve yanlışlığın girmemesi için güçleri yettiği kadar titiz davranmaları bundan ötürüdür. Ne yazık ki, ta o dönemde yani Emevilerin hüküm sürdüğü dönemde Hıristiyan’ların teşvikiyle hassaten kelam ve akaid konularında Müslümanların zihinlerini bulandırsınlar diye yanlış şeyler empoze etme yoluna gitmişlerdir. Günümüzde olduğu gibi yanlarına yandaş alimler de bulmuşlardır. Onlardan birisi Kuran’ın mahluk olma, fitnesinin. dine sokulmaya çalışılması gibi. O dönem alimlerinden bazıları buna karşı çıkmış olmalarına rağmen, Emevi halifesi bu görüşü kabul ettiği için resmi bir mezhep dahi oluşturmuşlar. Ama buna Ahmed b. Hanbel şiddetle muhalefet etmiş ve asla Kuran mahluk’tur, diyemeyiz, hükmünü vermiştir. Bu fitnenin çıkışında Emevi hanedanı maiyetinde bulunan Hırıstiyanların rolü büyük olmuştur haliyle. Bunların başında Yuhenna ed-Dımeşki isimli bir Hırıstiyan vardı. Bu şahıs Müslümanları şüpheye düşürmenin yollarını araştırıp duruyordu. Halife Memun da, muhitinin tesiriyle Kuran’ın mahluk olduğu nazariyesini kabul etmişti. Sadece kabul etmekle kalmamış, Müslüman kelamcı ve hadisçileri de bu fikri kabul etmeye davet etmişti. Mutezile ve bir kısım Müslümanlardan bu hususu kabul edenler olmuştu. Bazı kimseler reddetmişse de bunlar da yapılan işkence neticesi halifenin istediğini kabule mecbur kalmışlardı. Hicri 212 yılında Halife, Kur’an’ın mahluk olduğu görüşünü hak mezhep olarak ilan etmişti. Zaten bu fikrin asıl savunucuları saraya sızmış olan batıl mezhep sahibi mutezilelerdi.
Başta Ahmed b. Hanbel, bir kısım alimler bu görüşü reddetmişlerdi. O sıralar Halife Tarsus’ta bulunuyordu. Bunların hemen zincire vurularak kendisine gönderilmelerini emretmişti. Emir yerine getirildi. Ancak bu metanetli mahkumlar henüz yolda iken halife ölüm haberi geldi. Ancak halifenin ölmesinin bunlara hiçbir faydası olmadı. Ölen halife Kuran’ın mahluk oluşu nazariyesini yürütmesi için haleflerine vasiyette bulunmuştu. Haleflerinden el-Mutasım ve el-Vasık kuvvet ve zorbalığa baş vurarak vasiyeti yerine kusursuz getiriyor, azap ve işkence yapmada önceki halifeyi de geçiyorlardı. Bu durum el-Mütevekkil devrinin 3. yılına kadar çeşitli şiddetlerde devam etti. O zaman Kuran hakkındaki bu batıl mezhebi, baskı altında bir hayli kabul eden olmuştu. Ama dört büyük alim, sabır ve metanetle bunu reddettiler. Bunlar Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Nuh el-Kavariri, Ubeydullah b. Ömer ve el-Hasan b. Hammad’dır. Bu zatlar yakalandıktan sonra elleri kelepçelendi ve ayaklarına zincir vuruldu. Ertesi gün Hasan b. Hammad, halife vekili İshak’ın emrini kabul etti ve serbest bırakıldı. Birkaç gün üst üste aynı sorulara ve aynı işkencelere dayanamayan el-Kavariri de istedikleri cevabı verdi ve serbest bırakıldı. Geri kalan iki kişi zincire bağlı olarak halifenin huzuruna çıkarılmak üzere yola sevk edildiler. Yolda Muhammed b. Nuh’un şehid olmasıyla bütün işkencelere göğsünü gerecek tek başına Ahmed b. Hanbel kaldı. O fütur getirmeden ilerliyor onun bu haline insanlar hayret ediyordu. İyi kötü her dönemde görüldüğü gibi Halife Memun’u bu işkencelere zorlayan şahıs o zamanın baş kadısı hicri 240 yılında ölen Ahmed b. Ebu Duad’dır. Bu insanın teşviki büyüktür. Halifenin ölüm haberi ilan edilince Ahmed b. Hanbel yeniden Bağdat’a gönderilerek ikinci bir emre kadar zindana atılmıştı. (Henry Laoust, İs. Ans. A.b.H. md. s.281. Bu zat College de France profesörlerindendir. Büyük şarkiyatçı, aynı zamanda hadisçi Louis Massignon tarafından kurulan İslâm Sosyolojisi Kürsüsü’nün başına getirilmiştir. Hanry Laoust, sosyoloji, Doğu dilleri ve Edebiyatları alimi ve ayrıca Bibliyografya uzmanı olduğu gibi 30 yıla yakın Ahmed b. Hanbel ve Hanbeli mezhebini araştırmış ve o araştırmalarıyla da meşhur olmuştur. Arapçaya vükufiyeti iyi derecede olan alim bir zattır.).
Bağdat hapishanesine döndükten sonra Halife Mutasım’ın huzuruna çıkarılarak bir sürü tehditlerle isteklerini yerine getireceğini ummuşlardı. Lakin Ahmed b. Hanbel’in inancında sebat ettiğini görünce onu nöbet nöbet kırbaçlamaya başladılar. Bayılıncaya kadar kırbaçlıyorlardı. O koca imam bayılınca öyle kendinden geçerdi ki, kılıçla dürtülünce bile kendine gelemezdi. Tam 28 ay zindanda bu işkenceye maruz bırakılmıştı. insanın içinden demesi geliyor ki, ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
Muhammed Zübeyr Sıddıki, Hadis Edebiyatı Tarihinde, birbirini takip eden 150 vazifeli tarafından kırbaçla dövüldüğünü, bileğinin kırıldığını, ağır bir şekilde yaralanarak şuurunu kaybettiğini kaydeder. Fakat O, vicdanının temizliğini muhafaza etmiştir, öldürücü felaketler karşısında kendisine zulmeden düşmanlarına karşı bile benzeri olmayan cömertliği elden bırakmamıştır. Bu hareketi onu bambaşka bir şekilde yüceltmiştir. Ona işkencede baş rolü oynayan kadı Ahmed b. Ebu Duad’a karşı herhangi bir kötü söz söyleme ve fikir beyanında bulunmadan bile kaçınmıştır.
İşkence ederek istediklerini alamayacaklarını anlayınca ümitleri kesilmiş onu serbest bırakmışlardı. Fakat zindanlarda uzun zaman kalışı ve devamlı surette kamçılanması, vücudunda meydana gelen yaralar onu bitap düşürmüş ve yürüyemez hale getirmişti.
Biraz iyileştikten sonra ders ve fetvalarına yeniden devam edince halk akın akın derslerine koşmaya başladı.
Mutasım’dan sonra halife olan el-Vasık (ö.h.232) zamanında da halife Memun’un işkence vasiyetnamesi yürürlükteydi. Fakat el-Vasık onun kırbaçla işkence edilmesine karşıydı. Çünkü bu işkence onu daha da yüceltiyor, halifelik nüfuzunun yayılmasına mani olmakla beraber halkın da idareye karşı olan nefretini arttırıyordu. Halifenin yeni işkence şekli O’nun insanlarla düşüp kalkmasını menetmek olmuştu. el-Vasık, İmam Hanbel’e şöyle demişti: Senin yanına kimse gidip gelmeyecek, benim bulunduğum yerde de sen oturmayacaksın. Fakat bu da uzun sürmemiş el-Mütevekkil, halife olunca zamanla hadisçilere yakınlık göstermiş; mutezile mezhebi saliklerini saraydan kovmuştu. Böylece İmamın mihnet ve sıkıntısı da nihayet bulmuştu.
Şurasını belirtmek yerinde olur ki, ulemaya karşı işlenilen bu zulüm, sadece Ahmed b. Hanbel’e değil, bir çok din alimine karşı da işlenmiştir. Nuaym b. Hammad, İmam Şafii ve talebesi el-Buveyti bunlardandır. Nuaym b. Hammad ile Buveyti’nin zindanda prangalar altında şehit oldukları rivayet edilmiştir.
El-Ezher alimlerinden Muhammed Ebu Zehra, el-Vasık hakkında şu gülünç hadiseyi nakleder. Artık el-Vasık da yaptığı bu işlerden usanmış ve ettiklerinin manasız olduğunu anlamıştı. Bir gün birisi telaşla halifenin huzuruna girerek: Ya Emire’l-Müminin! Kur’an hususunda başınız sağ olsun, Allah ecrinizi arttırsın, demiş. Halife de sana yazıklar olsun! Kur’an öldü mü? diye sormuş, giren adam: Ya Emire’l-Müminin! Her mahluk mutlaka ölür. İnsanlar şimdi teravih namazlarını ne ile kılacaklar, deyince halife gülerek, Allah hayrını versin, sus da defol” demiş.
- ŞAHSİYET VE SIFATLARI
- a) Hâfızası:
Ahmed b. Hanbel’in en önemli sıfatlarından birisi kuvvetli bir hafızaya sahip olmasıdır. Bu sıfat bütün muhaddis ve imamlarda olan sıfatlardandır. Asırdaşları onun kuvvetli bir hafızaya sahip olduğunu bildirirler. Ebu Zur’a’ya Muhaddisler arasında hafızası en kuvvetli olan kimdir? şeklinde sormuşlar o da Ahmed b. Hanbel, demiştir. Peygamberimizin hadis-i şeriflerini, sahabe ve tabiinlerin söz ve fetvalarını hıfzetmişti. Sadece hıfzetmekle de kalmayıp en ince noktasına kadar anlamıştı. Devrindeki diğer muhaddislerden onu ayıran vasıf bu idi. Çünkü diğerleri sadece ezber ve nakilde bulunurlardı. İshak b. Rahuyeh bu konuda şunları söyler: Irak’ta Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main ve diğer arkadaşlarımızla müzakerelerde bulunurduk. Ben: Bundan murad nedir? Bunun tefsiri ve fıkhi yönü nedir? diye sorardım: Ahmed b. Hanbel’den başka diğerleri hep susardı.
Talebesi İbrahim el-Harbi’nin şöyle dediği rivayet edilir: Misli görülmemiş ve kadınların benzerini doğurmaktan aciz oldukları 3 kişi gördüm.
Kasım b. Sellam, ruhu olan bir dağa benzetebilirim.
Bişr b. Haris, tepeden tırnağa akıl ile yoğrulmuş gibidir.
Ahmed b. Hanbel, sanki Allah onda evvelin ve ahirinin ilmini cemetmiştir. O dilediğini söyler, dilemediğini söylemez.
Bu rivayeti Sübki Tabakat’ında ve Ebu Nuaym Hilye’sinde zikretmiştir.
- b) SABRI VE TAHAMMÜLÜ:
Hadis tahsili esnasında çektiği sıkıntılarla hapislik hayatında çektiklerine karşı gösterdikleri sabır ve metanetini yukarda gördük. Fazlaca izaha lüzum yoktur. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, mihnet günlerinde O, halifenin huzuruna çıkarılmış ve tehdit edilerek söyletmek istedikleri şeyi ona söyletmek için huzurda iki kişinin kafasını uçurmuşlardı. Bu arada imamın gözü Şafii hazretlerinin talebelerinden birine ilişti ve ona: Mest üzerine mesh etmek hakkında bir şey biliyor musunuz? diyerek o anda bile ilim öğrenmekle meşgul oluyordu. En büyük düşmanı olan Ahmed b. EbiDuad: Şu adama bakınız ki, boynu vurulacakken bile fıkıh mes’elelerini münakaşa ediyor, diyerek metanetin son haddini gösterdiğini itirafa mecbur kalır.
Seleme b. Şebib şöyle dedi: Biz Mutasım’ın hilafeti zamanında Ahmed b. Hanbel’in yanında oturuyorduk. Birden bire içeriye birisi girdi ve Ahmed b. Hanbel hanginiz? dedi. Biz sükut ettik. Ahmed b. Hanbel Buyur Ahmed benim, ne istiyorsun? dedi. Gelen adam Ben kara ve denizden 400 fersahlık yoldan geldim. Bir cuma gecesi uyuyordum. Bana birisi geldi ve Ahmed b. Hanbel’i tanıyor musun? dedi. Hayır dedim. O da Bağdat’a git onu sor ve görüşünce, Hızır’ın sana selamı var, senin için şunları söyledi: Mele-i alanın sakinlerinin ve bütün meleklerin-Allah için nefsine yapılanlara sabrettiğinden dolayı-senden razı olduğunu kendisine söyle, dedi. Ahmed b. Hanbel başka bir şey istiyor musun deyince: Hayır bunun için geldim, dedi ve çıkıp gitti.
- c) Nezaheti:
Ahmed b. Hanbelbir çok hususlarda nezahet sıfatına sahipti. Ruhen nezihti. İster az olsun ister çok, başkasının malını asla almazdı. Nefsine ve şehvetine boyun eğmezdi. İmanı yönünden de nezihti. Allah’tan başka kimseden korkmaz ve kimsenin hakimiyetini tanımazdı. Düşüncede nezaheti onu selefe en iyi şekilde bağlamıştır. Selefin üzerinde kaçındığı şeylerden o da kaçınır inanmadığı şeyi asla söylemezdi. Bundan dolayı aralarında ihtilaf görülen sahabe sözlerini karşılaştırmaz ve karşılaştırılmalarına da müsaade etmezdi. Ahmed b. Hanbel’in bu nezaheti onu bazı helal şeyleri terk etmeye kadar götürmüştür. Şüpheli olan şeylerden son derece kaçınırdı.
Bu mevzuda Ebu Hafs Ömer b. Salih şöyle demiştir: Ahmed b. Hanbel’e gittim ve Kalpler ne ile yumuşar? dedim. Talebelerine baktı ve başını bir müddet yere eğdi ve Helal yemekle yavrucuğum dedi. Bişr b. el-Haris’e uğradım ve Kalpler ne ile yumuşar? sorusuna tekrarladım. O da Biliniz ki, kalpler, ancak Allah’ın zikri ile huzura kavuşur, dedi. Ebu Abdillah’ın yanından geldiğimi söyledim. O sana ne dedi? diye sordu. Cevabını söyleyince, O işin esasını söylemiştir dedi. Abdulvahhab bin Ebi’l-Hasen’e gelerek yine aynı soruyu tekrarladım. Biliniz ki, kalbler, ancak Allah’ın zikri ile huzura kavuşur mealindeki ayeti okudu. Ebu Abdillah’ın yanından geldiğimi söyledim. Ne dediğini öğrenince: Ebu Abdillah sana işin cevherini vermiştir dedi ve asıl olan onun dediği gibidir, diye ilave etti.
Helal rızıkla iktifa etmeyi nefsi için en şerefli mertebe sayardı. İnsanın gücünün beden gücü olmayıp nefse hakim olmakla onu helal rızıkla beslemek olduğunu bildirirken şöyle derdi: Yiğitlik nefsinin arzu ettiği şeyi korktuğun için terk etmendir. Dünyadan eline geçen az bir şeyde bile lokma kadar az olsa da onu bir Müslüman alıp diğer bir Müslüman’ın ağzına koysa israf etmiş olmaz. Bu söz cömertliğin son noktasıdır.
- d) İhlası
Diğer imamlarda görüldüğü gibi Ahmed b. Hanbel’de de ihlas, Allah’ın ihsan ettiği en önemli vasıflardan biridir. O şöhret ve şan kazanmak için tahsil yapmamıştır. Dinde olmayan bir şeyin dine sokulmaması için son gücüne kadar çalışırdı. O şöyle konuşurdu: Bilinmemek için Mekke’ye gidip kendini oranın mahallelerinden birine atmak istiyorum. Hatta Adını, Allah’ın unutturduğu kimselere ne mutlu, sözleriyle ihlastaki kemalini gösteriyordu. Ebu Nuaym, Yahya b. Main’den şu sözü nakleder: Ahmed b. Hanbel’in emsaline rastlamadım. Onunla 50 sene arkadaşlık ettim o iyiliği ile bize asla öğünmemiştir. Riyadan çok kaçınırdı. Riyanın insanlar için en büyük felaket olduğunu en iyi şekilde bilenlerden biridir.
- e) Vakar ve Heybeti:
Ahmed b. Hanbel’in önemli vasıflarından birisi de heybetli olmasıdır. Bu sıfatıyla onun sözlerinin ve rivayetlerinin ruhlar üzerinde kat kat tesiri olurdu. Heybetinden kimse kolay kolay yanına sokulamazdı. Talebeleri onunla müzakere etmekten bile çekinirlerdi. Yine muasırlarından birisi şöyle demiştir. İshak b. İbrahim’in yanına gittim. Sultanlardan falan ve filanın yanına da gittim. Fakat Ahmed b. Hanbel’den daha heybetlisini görmedim. Yanına girdim bir şey söyleyecektim. Fakat heybetinden titremeye başladım.
HAKKINDA SÖYLENEN SÖZLER
Rebi b. Süleyman, İmam Şafii hazretlerinin şöyle dediğini: Ahmed b. Hanbel sekiz haslette imamdır: 1. Hadîste, 2. Fıkıhta, 3. Lugat ilminde, 4. Kur‘an ilminde, 5. Fakrda, 6. Zühdde, 7. Takvada, 8. Sünnette, nakletti.
Bir gün Şafii hazretleri Ahmed b. Hanbel’in yanına gelerek şöyle dedi: Ey Abdullah’ın babası bugün Irak ehli ile beraber şu mesele üzerindeyiz. Bu hususta bir hadis falan olsaydı… mealinde bir şey söyledi. Ahmed b. Hanbel Şafii’ye 3 hadis-i şerif verince Şafi: Allah sana hayır mükâfatını versin, dedi. Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam şöyle dedi: İlim 4 kişide nihayet buldu:
- Ahmed b. Hanbel,
- Ali b. el-Medini,
- Yahya b. Main ve
- Ebu Bekir b. EbiŞeybe. Fakat Ahmed b. Hanbel onların en fakihi idi.Ebu Asım en-Nebil, zamanının hadis alimlerini sorar ve şu cevabı alır: Bağdat’ta Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbelvs.,Basra’da Ali b. El-Medini, İbn-i Şarguni, Kufe’de: İbn-i EbiŞeybe, İbn-i Nümeyr. Bundan sonra: Ey, ey, bunların her birisi bize geldi ve onu gördük. Bu kavim içinde şu gençten yani Ahmed b. Hanbel’den başkasını görmedim. İbn-i Hacer, Tehzibü’t-Tehzib’inde Hilâl b. Ala’nın şöyle dediğini nakleder: Allah şu ümmete zamanlarında dört şahısla ihsanda bulunmuştur. Resulullah’ın hadisiyle fıkıhta derinleşen Şafii, mihnet gününde sebat edip halkı küfre düşmekten koruyan Ahmed b. Hanbel, hadislerden yalanı defeden Yahya b. Main ve Garibu’l-elfazı tefsir eden Ebu Ubeyd.Ebu Ya’la el-Mavsili, Ali b. el-Medini’den şöyle dediğini nakleder: Allah Taala bu dini sadece iki zatla aziz kılmıştır. İrtidat günü Hz. Ebu Bekir r.a., mihnet günü Hz. Ahmed b. Hanbel r.a. ile. Abdullah İbn Ahmed, Kuteybe’nin şöyle dediğini işitmiştir.:Süfyan-ı Sevri olmasaydı takva ölürdü. Ahmed b. Hanbel olmasaydı dine sonradan çok şeyler sokarlardı. Kuteybe’nin başka şahıslardan da şöyle dediği rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel ile İshak b. Rahuyeh dünyanın iki imamıdır. İbrahimu’l-Hanzeli, babasından şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Ahmed b. Hanbel yeryüzünde, Allah ile kulları arasında hüccettir. İbn-i Hibban’ın Sika’sında hakkında şöyle söylendiğini İbn-i Hacer, Tehzibin’de nakleder: Hafız ve sağlam bir hadisçiydi. Gizli bir takvası vardı. Kırbaçlar altında inletildiği halde yine de ibadetlerini gevşetmedi. Allah Taala onu bidattan korumuş, kendisine uyulan bir imam, himayesine girilen bir barınak yapmıştır.
TAKVASI VE İLMİ ÜSTÜNLÜĞÜ
Süleyman b. Ahmed, Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah’tan şöyle dediğini bana rivayet etti: Babam bir gün ve gecede 300 rekât namaz kılardı. Kendisine vurulan kamçılardan sonra hastalanıp kendisine zayıflık geldiği zamanlarda 150 rekat kılıyordu. Artık seksenine yaklaşınca da Kur’ân-ı Kerim’i 7 günde bir kez okurdu. [1] İbn-i Asakir, Şafii’den şöyle rivayet etmiştir. İmam Şafii hazretleri Mısır’a gittiği zaman Irak’ta kimi halef bıraktığı sorulur. O da Irak’ta Ahmed b. Hanbel’den daha akıllı, daha takva sahibi, daha fakih ve daha zahid kimi bırakabilirim, şeklinde cevap verdi. Abdurrezzak: Ahmed b. Hanbel’den daha fakih ve daha takva sahibi olanı görmedim. Ebu Züratu’r-Razi, Ahmed b. Hanbel’in ezberinde 700.000, diğer bir rivayette 1.000.000 hadisin olduğunu söyleyince kendisine, bunu nerden biliyorsun? diye soruldu. O da: Kendisiyle müzakere ettik ve babları aldım, ondan biliyorum, dedi. Abdulvehhab el-Verrak Ahmed b. Hanbel gibisini görmedim, deyince ona gördüğün diğer kimselerden onun ilim ve faziletini tefrik edip ayıran nedir, yani sen bu hükme nasıl vardın? denilince cevaben şöyle söyledi. Birisi ona 60.000 mesele sordu da hepsine de Haddesena veya ahberena, diyerek cevap verdi.
Ahmed b. Hanbel, fakir kimselerden ve talebelerinden hediye almadığı gibi zengin veliahtlardan gelen hediyeleri dahi kabul etmez, büyük olsun küçük olsun bütün maddi yardımları reddederdi. Halifeden maaş almayı kabul ettikleri için Salih ve Abdullah ile alâkasını kesti. Çok nefret ettiği şeylerden birisi lüks hayattı. Zübeyr Sıddıki, Patton’un şöyle söylediğini nakleder: Onun şahsiyeti gerek hayatında ve gerekse ölümünden sonra İslam dünyasında büyük bir kuvvet oldu ve hala da onun vazettiği ilmi esaslar kadar onun şahsiyeti bakımından kuvvetli olduğu gözükmektedir.
KISACA FIKHÎ DURUMU
Geçmiş alimlerimiz, hadis ve dini ilimlerde imamları fıkha ait bir tasnife tabi tutmamışlardır. Bir kitap ortaya koydukları da görülmez. Ancak sünnet ve asarı hıfzetmiş ve haberleri cemetmiş oldukları için bunlarla fetva verirler. Onlardan bu fıkıh ve fetvalar nakledilirdi. Bu nakiller o imamın fıkhını meydana getirmiş olur. 120’den fazla zat, İmam Ahmed b. Hanbel’in fıkhını derlemiş toparlamıştır. Bu zatların birkaç meşhurları şunlardır: Oğulları Sâlih ve Abdullah, amcası oğlu Hanbel, İshak b. Mansur, Ebu Davud es-Sicistani, Ebu İshak, İbrahim, Ebu Bekir el-Esrem, Ebu Bekir el-Mervezi, Abdulmelik el-Meymuni, Mühanna eş-Şami, Ebu Zür’a, Ebu Hatim Razî’ler, Ebu Zur’a ed-Dımeşki, Ahmed b. Hasan et-Tirmizi, Müsenna b. Camiu’l-Enbari ve Ahmed b. Yahya el-Hulvani’dir.
EVLENMESİ VE VEFATI
Ahmed b. Hanbel kırk yaşından sonra evlenmiştir. İlk evliliği Abbase kızı Fazl iledir. Oğlu Sâlih bu hanımdan olmuştur. Bunun vefatından sonra oğlu Abdullah’ın annesi ile evlenmiştir. Bir cariyeden Zeynep, Hasan, Hüseyin, Muhammed ve Said isimlerinde 5 çocuğu daha vardır. Gerek mezhebinin gerekse hadislerinin toparlanıp bir araya getirilmesinde oğullarından Salih ve Abdullah’ın çok büyük rolleri vardır.
Hicret-i Nebevinin 241. senesi Rebiülevvel ayında hastalanarak vefat etmiş ve cuma günü kaldırılarak Bağdat’ta şehitlik mezarlığına defnedilmiştir. Muhammed Zübeyr, cenazesine iştirak edenlerin sayısının 600.000 ile 2.500.000 arasında olduğunu nakletmektedir. Gerçekten vefatı bütün İslâm aleminde çok büyük üzüntüyle karşılanmıştır. İbn-i Hacer’in ifadesine göre bu büyük İmam’ın cenaze namazını 800.000 erkek ve 60.000 kadın kılmıştır. İbn-i Hacer, bu naklini oğlu Abdullah’a dayandırmaktadır.
Şeyhü’l-İslam, er-Razi Hasan b. İsa’dan şöyle rivayet etmiştir. İsa şöyle dedi: Ben amcam Akil’e rast geldim ve ondan şunu işittim. Rüyamda Kazvin’de ölmüş bir genci gördüm. Ona Rabbin sana ne yaptı? diye sordum, o da: Beni affetti; ben: Af mı etti? deyince, evet, dedi. Ben kendisine yine rüyada peki niçin böyle acele ediyorsun? dedim. Şöyle cevap verdi: Bütün sema ehli yedinci kat semadan dünya semasına iniyorlar. Onlar Ahmed b. Hanbel’in cenaze merasimine iştirak edecekler onun için acele ediyorum, dedi. Sonra öğrendik ki, evet Ahmed b. Hanbel o gece vefat etmiş. Vefat ittiği zaman 77 yaşındaydı. Allah Kendisinden razı olsun ve bizleri de şefaatine mazhar eyesin.
Bu Yayına Yorum Yapın