Merkez Bankası istese de dövizi durdurma gücünden yoksun | Harun Odabaşı
Şu anda Merkez Bankası’nın aktif rezervi 27-29 milyar dolar seviyesinde. Özel sektör ve bankaların yıl sonuna kadar ihtiyacı olan döviz miktarı ise 180 milyar dolar. Yani MB artık devre dışı, çok istese bile dövizi durdurma gücünden yoksun.
TL Dolar ve Euro karşısında değer yitirince İstanbul'daki lüks mağazaların önünde uzun kuyruklar oluştu. (Fotoğraf: Twitter)
Çok hareketli bir haftadan daha çok hareketli bir haftaya girdik. Kur, enflasyon ve faizde bozulan dengelerin üzerine ABD’nin Türkiye’ye ekonomik yaptırım kararı alması özellikle döviz kurunu sınırsız yükseliş trendine soktu. Rahip Brunson’un serbest bırakılmasının gecikmesi ve İran’a uygulanacak ambargoya Türkiye’nin direnmesi belirsizliği artırıyor.
24 Haziran seçimlerinden sonra iyi bir başlangıç yapmayı hedefleyen yeni hükümetin 100 günlük eylem planı ve orta vadeli ekonomi yaklaşımı siyasi ve finansal krizinin ortasında anlamını tamamen yitirdi. Her iki açılımda da kronik sorunlara dönük hiçbir stratejinin geliştirilmemiş olması hatta ekonomik büyüme yani finansal genişlemeyi öncelemesi Erdoğan hükümetinin sorunları yokmuş gibi davranma kararlılığının devam ettiğini gösteriyor.
Erdoğan ve ekonomi yönetimi her şeyin geçeceğini dövizin düşeceğini ve her şeyin tekrar normale döneceğini söylemesinden daha doğal bir şey olamaz. Halkta oluşan paniği engellemesi hükümetin görevidir aynı zamanda. Dövizdeki sonsuz yükselişi dış mihrakların oyununa bağlamasını bile katılmasam bile siyaseten anlaşılır buluyorum. Bu argüman Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatsa da ameliyat masasındaki hastayı iyileştirmiyor. Yangını söndüren bir hamleye dönüşmüyor. Tam tersine vurdum duymazlık hali piyasaları daha da öfkelendiriyor. Dövizin fiyatı rekor üstüne rekor kırıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Beraat Albayrak’ın Orta Vadeli Planı(OVP) açıkladığı toplantıda mali ve finansal birlikteliğe gidileceğini üzerine basa basa vurgulaması ile bağımsızlığını tamamen yitirdiği tescillenmiş olan Merkez Bankası’nın pazartesi günü aldığı tedbirler ise dövizi durdurmaya yetmedi.
Bilindiği gibi Merkez Bankası’nın elinde dövizi kontrol etme adına esasen iki silahı var. Ya faizleri artırabilir ya da piyasaya döviz sürebilir. Faizleri artırırsa Erdoğan’ın 100 günlük eylem planında çizdiği büyüme perspektifi ile taban tabana zıt bir politika belirlemiş olacak. Ekonomi yavaşlamaya gidecek. Mevcut hükümet anlayışı bu ihtimali çok zayıflatıyor. Ayrıca birkaç ay evvel tecrübe edildiki MB’nın faiz artırması oynaklığı ortadan kaldırmaya yetmiyor. Buna rağmen yine de bir son çare olarak muhtemel bir faiz artışı beklenebilir. İkinci ihtimal MB’nın piyasaya döviz sürmesi. Aslında MB son bir senedir piyasaya rezervlerini eritme pahasına ciddi müdahalelerde bulundu. Şu anda aktif rezervi 27-29 milyar dolar seviyesinde. Özel sektör ve bankaların yıl sonuna kadar ihtiyacı olan yani bulması gereken döviz miktarı ise 180 milyar dolar. Yani MB artık devre dışı, çok istese bile dövizi durdurma gücünden yoksun. Sorumluluk tamamen Saray’da. Hükümette diyemiyorum çünkü görüldüğü kadarı ile her şeye karar veren bir başkanımız var. Kabine ve Meclis etki anlamında çöp seviyesine inmiş durumda.
OVP’da görünmese de farz edelim hükümet fiyat istikrarını sağlama adına tasarrufa gitti ve sıkı mali politika uygulamaya başladı. Enflasyon üzerinde dövizdeki yükselişin etkileri nasıl ortadan kaldırılacak? Türkiye ihraç ettiği ürünlerin hammaddesinin yüzde 60’ını ithalat ediyor. Kurdaki artış, daha şimdiden birçok ürünün fiyatını yükseltti bile. Kaldıki mevcut kriz sadece ekonomik hataların bir sonucu da değil. Siyaseten Türkiye eksen değiştiriyor. Rejimin yapısı otoriterleşirken dış politikada da Batı kulübünden koparak Rusya, Çin ve İran bloğuna dahil olma iradesi güçleniyor.
En çok merak edilen konulardan biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu dar boğazdan çıkıp çıkamayacağı. Erdoğan’ın siyasi mazisi zaferlerle dolu. Bunu kendisine sadakatle bağlı AKP tabanı ve muhalif kesim çok iyi biliyor. Siyaseten biteceği tahmin edilen birçok zorluğu etik boyutu tartışmalı usta manevralarla aşmasını bildi. Ayrıca mevcut yetkileri itibarı ile en güçlü dönemini yaşıyor. Bu sefer siyasi geçmişi ile kıyaslanmayacak ölçüde ekonomi ve siyaset cephesinde büyük problemlerle karşı karşıya. Türkiye’nin Suriye ve Mısır gibi bir rejime dönüştüğünü varsayarsak ne kadar fakirleşirsek fakirleşelim Erdoğan’ın iktidarı bırakmadan yoluna devam edebileceği bir seçenek olarak önümüzde duruyor. Tekelleşme ifadesinin bile yetersiz kaldığı bir medya ortamında Erdoğan, mevcut krizi daha şimdiden ‘dış güçlerle ekonomik savaş’a dönüştürmüş durumda. Krizin ekonomik maliyetini kendisinin oy deposu olan kesimlere yansıtmamayı başarması halinde seçim zaferlerini devam ettirebilir.
Kaynak: https://kronos1.news/tr/merkez-bankasi-istese-de-dovizi-durdurma-gucunden-yoksun/
TL Dolar ve Euro karşısında değer yitirince İstanbul'daki lüks mağazaların önünde uzun kuyruklar oluştu. (Fotoğraf: Twitter)
Çok hareketli bir haftadan daha çok hareketli bir haftaya girdik. Kur, enflasyon ve faizde bozulan dengelerin üzerine ABD’nin Türkiye’ye ekonomik yaptırım kararı alması özellikle döviz kurunu sınırsız yükseliş trendine soktu. Rahip Brunson’un serbest bırakılmasının gecikmesi ve İran’a uygulanacak ambargoya Türkiye’nin direnmesi belirsizliği artırıyor.
24 Haziran seçimlerinden sonra iyi bir başlangıç yapmayı hedefleyen yeni hükümetin 100 günlük eylem planı ve orta vadeli ekonomi yaklaşımı siyasi ve finansal krizinin ortasında anlamını tamamen yitirdi. Her iki açılımda da kronik sorunlara dönük hiçbir stratejinin geliştirilmemiş olması hatta ekonomik büyüme yani finansal genişlemeyi öncelemesi Erdoğan hükümetinin sorunları yokmuş gibi davranma kararlılığının devam ettiğini gösteriyor.
Erdoğan ve ekonomi yönetimi her şeyin geçeceğini dövizin düşeceğini ve her şeyin tekrar normale döneceğini söylemesinden daha doğal bir şey olamaz. Halkta oluşan paniği engellemesi hükümetin görevidir aynı zamanda. Dövizdeki sonsuz yükselişi dış mihrakların oyununa bağlamasını bile katılmasam bile siyaseten anlaşılır buluyorum. Bu argüman Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatsa da ameliyat masasındaki hastayı iyileştirmiyor. Yangını söndüren bir hamleye dönüşmüyor. Tam tersine vurdum duymazlık hali piyasaları daha da öfkelendiriyor. Dövizin fiyatı rekor üstüne rekor kırıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Beraat Albayrak’ın Orta Vadeli Planı(OVP) açıkladığı toplantıda mali ve finansal birlikteliğe gidileceğini üzerine basa basa vurgulaması ile bağımsızlığını tamamen yitirdiği tescillenmiş olan Merkez Bankası’nın pazartesi günü aldığı tedbirler ise dövizi durdurmaya yetmedi.
Bilindiği gibi Merkez Bankası’nın elinde dövizi kontrol etme adına esasen iki silahı var. Ya faizleri artırabilir ya da piyasaya döviz sürebilir. Faizleri artırırsa Erdoğan’ın 100 günlük eylem planında çizdiği büyüme perspektifi ile taban tabana zıt bir politika belirlemiş olacak. Ekonomi yavaşlamaya gidecek. Mevcut hükümet anlayışı bu ihtimali çok zayıflatıyor. Ayrıca birkaç ay evvel tecrübe edildiki MB’nın faiz artırması oynaklığı ortadan kaldırmaya yetmiyor. Buna rağmen yine de bir son çare olarak muhtemel bir faiz artışı beklenebilir. İkinci ihtimal MB’nın piyasaya döviz sürmesi. Aslında MB son bir senedir piyasaya rezervlerini eritme pahasına ciddi müdahalelerde bulundu. Şu anda aktif rezervi 27-29 milyar dolar seviyesinde. Özel sektör ve bankaların yıl sonuna kadar ihtiyacı olan yani bulması gereken döviz miktarı ise 180 milyar dolar. Yani MB artık devre dışı, çok istese bile dövizi durdurma gücünden yoksun. Sorumluluk tamamen Saray’da. Hükümette diyemiyorum çünkü görüldüğü kadarı ile her şeye karar veren bir başkanımız var. Kabine ve Meclis etki anlamında çöp seviyesine inmiş durumda.
OVP’da görünmese de farz edelim hükümet fiyat istikrarını sağlama adına tasarrufa gitti ve sıkı mali politika uygulamaya başladı. Enflasyon üzerinde dövizdeki yükselişin etkileri nasıl ortadan kaldırılacak? Türkiye ihraç ettiği ürünlerin hammaddesinin yüzde 60’ını ithalat ediyor. Kurdaki artış, daha şimdiden birçok ürünün fiyatını yükseltti bile. Kaldıki mevcut kriz sadece ekonomik hataların bir sonucu da değil. Siyaseten Türkiye eksen değiştiriyor. Rejimin yapısı otoriterleşirken dış politikada da Batı kulübünden koparak Rusya, Çin ve İran bloğuna dahil olma iradesi güçleniyor.
En çok merak edilen konulardan biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu dar boğazdan çıkıp çıkamayacağı. Erdoğan’ın siyasi mazisi zaferlerle dolu. Bunu kendisine sadakatle bağlı AKP tabanı ve muhalif kesim çok iyi biliyor. Siyaseten biteceği tahmin edilen birçok zorluğu etik boyutu tartışmalı usta manevralarla aşmasını bildi. Ayrıca mevcut yetkileri itibarı ile en güçlü dönemini yaşıyor. Bu sefer siyasi geçmişi ile kıyaslanmayacak ölçüde ekonomi ve siyaset cephesinde büyük problemlerle karşı karşıya. Türkiye’nin Suriye ve Mısır gibi bir rejime dönüştüğünü varsayarsak ne kadar fakirleşirsek fakirleşelim Erdoğan’ın iktidarı bırakmadan yoluna devam edebileceği bir seçenek olarak önümüzde duruyor. Tekelleşme ifadesinin bile yetersiz kaldığı bir medya ortamında Erdoğan, mevcut krizi daha şimdiden ‘dış güçlerle ekonomik savaş’a dönüştürmüş durumda. Krizin ekonomik maliyetini kendisinin oy deposu olan kesimlere yansıtmamayı başarması halinde seçim zaferlerini devam ettirebilir.
Kaynak: https://kronos1.news/tr/merkez-bankasi-istese-de-dovizi-durdurma-gucunden-yoksun/
Bu Yayına Yorum Yapın