Bir sosyal gerçeklik olarak Kemal Sunal filmleri | Naci Karadağ
Ecnebice “Vigilante” diye bir terim var ve sözlük bunu “Yasal yetkisi olmadığı halde hak ve adaleti tesis etmeye, insanlığı korumaya çalışan kimse” olarak tanımlar.
Kemal Sunal pek çok filminde tam olarak bir “Vigilante”dır.
Kötülük kimi zaman insan, kimi zaman otorite, kimi zaman feodalite, bazen de sistem olarak karşısına çıkar ve şans-kader sarmalının yardımıyla bir şekilde kötüleri, kötülüğü alt eder Kemal Sunal’ın canlandırdığı karakterler.
Bir tarihte Kırım’ı ziyaret ettiğimde Tatarların Türk televizyonlarından Kemal Sunal filmini izlediğini görüp şaşırmıştım. Neredeyse hiç Türkçe bilmeyen bu insanlar toplu halde Sunal filmi izleyip kahkahalarla gülüyorlardı.
Sunal filmlerinin iki önemli boyutu var biri sosyolojik, diğeri dramatik…
Sosyolojik olarak Türk sinemasının yerle bir olduğu, yıllık 300 filmlerden 3 filme düştüğü, yılda 150 yakın Yeşilçam erotik filmlerinin sinema salonlarını zehirli bir sarmaşık gibi sardığı bir dönemde neredeyse tek başına temsil etmiştir sektörü.
Şüphesiz bunda Arzu Film ve Ertem Eğilmez’in etkisi büyüktür. Ancak Kemal Sunal filmleri, kardeşin kardeşi katlettiği, yoklukların, karaborsanın, terörün, fakirliğin zirve yaptığı bir dönemde ezilenlerin hissiyatını beyaz perdeye taşıyan muazzam kodlar içeren sosyolojik eserlerdir.
Bir diğer önemli yönü ise, tıpkı konuşulan dili hiç anlamadıkları halde izleyen Kırımlılarda olduğu gibi, izleyen insanda masal etkisi uyandırmasıdır.
Şaban karakteri bir masal kahramanıdır esasen.
Bir yönüyle anti-kahramandır.
Saftır, yeteneksizdir ama dürüsttür, namusludur. Sonunda hep galip gelir ve en güzel kızı da bonus olarak alır.
Bu sebeple bir Kemal Sunal filmini onlarca kez izlesek bile, nerede denk gelsek tekrar izleriz. Çünkü aynı masalı defalarca dinlemekten bıkmadığımız gibi.
Sosyal adaletsizliğe başkaldırının adı, kimsesizliğin beyazperdedeki temsilidir Kemal Sunal karakterleri.
Şimdi biraz geriye dönüp, Sunal’ın kişisel öyküsünün ayrıntılarına bakmaya ne dersiniz?
Karakter olarak içine kapanık ve sessiz bir kişilik olan Kemal Sunal, lise yıllarında tiyatroya olan ilgisini pratiğe yansıtır. Okulda müsamereler düzenleyen Sunal’ın yeteneğini ilk olarak lise öğretmeni Belkıs Balkır fark eder. Olağanüstü bir rol yeteneğine sahip olan bu gencin profesyonel olarak tiyatro yapması için aracı olan Belkıs öğretmen, başlarda genç Kemal’in babası Mustafa Bey’i ikna edemez.
Hocasının ısrarlı isteğini bir süre sonra kıramayan Baba Sunal oğlunun tiyatro yapmasına razı olunca, Belkıs Balkır onu Kenter Tiyatrosu’na götürdü ve Müşfik Kenter ile tanıştırır. Sunal’ın yer aldığı ilk tiyatro oyunu Deli İbrahim’dir. Bu oyunda celladın yardımcısını oynayan Sunal’ın hiçbir diyalogu olmamasına rağmen seyirci ona gülmesi başta kendisi ve Müşfik Kenter olmak üzere, herkesi şaşırtır.
Kenter Tiyatrosu’nda fazla kalmayan bu genç oyuncu, Pendik Tiyatrosu’nun kurulacağını haber alınca oraya gider. Pendik Tiyatrosu ilgisizlik nedeniyle perdelerini kapatınca Sunal, Ayfer Feray ve Ulvi Uraz, Devekuşu Kabare Tiyatroları’nda yer almaya başlar. Devekuşu Kabare tarafından sahnelenen Dün Bugün adlı oyunu izleyen Münir Özkul, Kemal Sunal’ın oyunundan etkilenip yanında duran Ertem Eğilmez’e ‘Bak Ertem bu çocuğa dikkat et, bunda iş var’ der.
Sanat yönüne güvendiği Özkul’un bu ikazını dikkate alan Ertem Eğilmez o yıl çekeceği Tatlı Dillim isimli filmde bu genç oyuncuya bir şans verir. Filmin vizyona girmesiyle gelen olumlu tepkiler Eğilmez’in bir sonraki projesinde Sunal’ın rolünü de büyütür.
Tarık Akan ve Emel Sayın’ın oynadığı romantik komedi filmi olan Yalancı Yarim, Sunal’daki cevherin parıltılarını göstermesi açısından önemlidir. Yine Eğilmez’in Oh Olsun filminde rol aldıktan sonra Bir Atıf Yılmaz klasiği Güllü Geliyor Gülle’de de oynayan Sunal, esas çıkışını 1974 yapımı Saloka’da yapar. Kusursuz bir anti kahraman tiplemesi olan Saloka’daki rolüyle Sunal Türk halkını gönlünde yer edinmeye başlamıştır. Aslında Türk sinemasında Turist Ömer ve Cilalı İbo damarında ilerleyen bir hazinen o dönemki ucudur Sunal.
Zeki Ökten’in Şaşkın Damat filmindeki oyunuyla belleklere kazıdığı grotesk saflık ile dokunaklı hüzün Hanzo ile devam eder. Hababam Sınıfı ile perçinlediği oyun gücü, artık Kemal Sunal fenomenini oluşturur.
Tosun Paşa, Süt Kardeşler, Kanlı Nigar ve Şabanoğlu Şaban sadece katıksız bir Kemal Sunal güldürüsü değillerdi, aynı zamanda Yeşilçam’ın tarihi komedi alanındaki en önemli iki örneği olur.
Hüzünlü bir meltemden kahkaha tufanına dönüşür Kemal Sunal. Filmlerinde sadece güldürmüyor, yaptığı sosyal göndermeler ile aynı zamanda sisteme dair ciddi eleştiriler de getiriyordur. Ve birbiri peşi sıra gelen Kemal Sunal komedileri; Çöpçüler Kralı, Yüz Numaralı Adam, Köşeyi Dönen Adam, İyi Aile Çocuğu, Avanak Apti, Umudumuz Şaban, Şark Bülbülü…
Senaryosunu İhsan Yüce’nin yazdığı bir Atıf Yılmaz filmi olan Kibar Feyzo Yeşilçam’ın feodaliteye karşı verdiği en sert mesajları kadife bir mizah ile sarmalamıştır. Yine bir saf ve ezilen olan Kibar Feyzo, Feodaliteyi, başlık parasını, berdeli, anti-sendikal hareketi en ciddi filmlerde bile kolay rastlanmayacak sertlikte eleştiriyor ve bu eleştiriyi yaparken seyirciyi gülmekten yerlere yatırıyordur.
Her ne kadar filmlerinde değişik isimli karakterleri canlandırsa da, onun, tıpkı Cilalı İbo, Turist Ömer gibi, sembolleştirip dillere sakız eden bir lakabı adı vardır artık: Şaban…
Hababam Sınıfı’nın İnek Şaban’ı toplumun herhangi katmanında bir kimliğe bürünüp Şaban ismi ile çıkar izleyicin karşısına. Gün gelir Şabaniye olup arabesk furyaya göndermelerde bulunan, ancak aynı zamanda kan davasına sağlam eleştiriler yönelten filmde kadın kılığına girer, gün gelir Orta Direk Şaban ile Özal dönemini eleştirir, ezilen sınıfın temsilcisi olur. Atla Gel Şaban’da talih oyunlarının etkilediği yaşamlara götürür izleyiciyi. Gün gelir sosyeteye girer, gün olur gurbete çıkar. Katma değer olup vergileri eleştirir, dul olup sosyal yaralara parmak basar.
Hikaye ne olursa olsun Türk insanının perdedeki yansıması, ezilen sınıfın, her türlü horlamaya rağmen, sonunda galip gelen temsilcisi olur Şaban karakteri.
Öğretmen olur, polis olur, davacı olur, hafiye olur, gazeteci olur, davacı olur, futbolcu olur. Değişmeyen tek şeyi vardır Kemal Sunal filmlerinin; halktan yana olması, halkı temsil etmesi ve katıksız bir sosyal gerçekliği resmetmesi…
Ne yüksek eğitimini yarıda bıraktıran askeri darbe, ne de video piyasasının kırıp geçirdiği dönem seyirci ile arasına giremez usta oyuncunun. O filmlerini hep yapar ve onun filmleri halktan gerekli ilgiyi hep görür. Özel televizyonların devreye girmesiyle dizi sektöründe de önemli işlere imza atan sanatçı, 1999’da Propaganda ile sanat yaşamına güçlü bir veda selamı verir. Beklenmedik bir anda, film çekimi için yapılacak yolculuk öncesinde, bir uçak koltuğunda hayata veda ederken Türk halkı güldüren kahramanına gözyaşı döker…
“Evet” deyişi, meseleyi geç algılayışı, en safımızın bile ‘bu kadar da olmaz artık’ diyecek kadar uçlarda olan saflığı, yürekleri ısıtan tebessümü ve masal tadındaki maceraları ile Türk sinemasının unutulmazlar listesinde hep en üstlerde olur Şaban. Sadece yaşadığı kuşağın değil, gelecek nesillerin de bir kahramanı olarak kalacak sahici bir fenomendir Kemal Sunal.
Filmlerini çok ciddi bir bilimsel yaklaşım ve dramanın kurallarına uyarak çözümlediğinizde ortaya şaşırtıcı ayrıntılar çıkacaktır.
Misal; Kapıcılar Kralı’nı ele alalım.
1976 yapımı bir Zeki Ökten filmi olan Kapıcılar Kralı, Türk toplumunun sosyal katmanları ve gerçekliğini muhteşem bir şekilde perdeye yansıttığı için, yıllar sonra Bizimkiler adıyla TRT dizisi olarak yıllarca süren bir seriye dönüşmüştür.
Senaryosunu Umur Bugay’ın yazdığı, 1977 Antalya Altın Portakal Film Festivalinde en iyi ikinci film, en iyi yönetmen (Zeki Ökten) ve en iyi erkek oyuncu (Kemal Sunal) ödüllerini kazanan Kapıcılar Kralı, bir apartmanda kapıcılık yapmakta olan Seyit’in tez elden köşeyi dönme hevesini konu alır. Yaşadığı apartmana hâkim ve etrafında olup biten olayların bir şekilde içinde olan Seyit, apartman sakinleriyle ilişkilerini kendi çıkarları için sıkı tutmaktadır. Apartmanda oturanları gayet iyi tanımaktadır ve hangisine nasıl davranması gerektiğinin de gayet iyi farkındadır. Kimin ne ihtiyacı varsa bir şekilde halledip, göze girmeye çalışmaktadır. Ancak apartman sakinlerinin yardımına koşan saf kapıcı görüntüsünün altında da, gizliden gizliye apartmanı ele geçirmeye çalışan bir kurnaz yatmaktadır. Filmlerinde dönemin Türkiye’sinden kesitler sunan usta yönetmen Zeki Ökten, Kapıcılar Kralı filmiyle de dönem Türkiye’sini adeta bir apartmana sığdırarak sunmuştur. Filmde usta oyuncu Kemal Sunal canlandırdığı çoğu karakterin aksine, işini bilen ve kurnaz bir karakter ile seyirci karşısına çıkmıştır.
Seyit’in kapıcılık yaptığı apartman aslında Türkiye’nin katmanlı bir özetidir.
En üst kattaki moruk tefeci Übeyit Bey sermayeyi temsil etmektedir. Kapısı sıkı sıkıya kilitli ve son derece şüpheli bir insandır. Evine girebilmek için kapıyı açması, kapıyı açabilmesi için geçerli bir sebep lazımdır.
Onun altında oturan emekli Albay Zafer ise otoriteyi temsil eder. Aynı zamanda batı hayranlığı her sabah spor yapmasından ve herkesi Bonjour diye selamlamasıyla sembolize edilir. Aslında siyaseten hep arka plandadır ama bir şekilde yönetimi ele geçirme planları yapmaktadır bu ikinci yönetici.
Gerçek yönetici Fehmi’nin ise başka sıkıntıları vardır. Derd-i maişet, aile bunalımları vs… Apartmanda otorite kaybolmuştur onun açısından, bu sebeple Albay Zafer muhtıra üzerine muhtıra verir. Zaten amacına da ulaşır emekli asker, apartmana el koyar!
Orta katlarda her tür insan vardır; hırsız da, ahlaksız da, alkolik de, meraklı da… Aşk da yaşanır ihanette…
En altta ise şark kurnazı, Anadolu üçkağıtçısı, köyden kente gelen fırsatçı kapıcı Seyit ve ailesi oturur. Seyit düzenini kurmuştur. Bütün tuzaklara düşmesine rağmen bütün oyunları bozar ve sonunda kazanan hep o olur…
Kapıcılar Kralı, kendi döneminin toplumsal fotoğrafını çeken en başarılı yapımdır şüphesiz.
Kemal Sunal’ın tüm güldürülerinde üç aşağı beş yukarı bu metaforlar ve katmanlama hep olmuştur.
Bugün onun filmlerine dudak büküp, küçümseyenlerin sinemadan bir miligram anlamaması bir yana, tarih bilgisi de oldukça zayıf olsa gerektir. Zira sinema, fıtratı gereği yaşadığı toplumu resmeder ve acıtmadan gerçekleri söyleyebilme üstünlüğünü kullanır Sunal filmlerinde. Nur içinde yatsın…
Kaynak: http://www.tr724.com/bir-sosyal-gerceklik-olarak-kemal-sunal-filmleri/
Bu Yayına Yorum Yapın