EVET, ‘BEŞLİ ÇETE’ DİYORLARDI | Semih Ardıç
YORUM | SEMİH ARDIÇ
Merhum Necmettin Erbakan’ın başbakanlığındaki hükûmeti istifaya götüren son hamle 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisiydi. O bildiri için kamuoyu Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı ve Fadime Şahin gibi esrarengiz isimlerin foto romanları ile fazlasıyla hazır hale getirilmişti. Askerlere sadece bitiş düdüğünü çalmak kalmıştı.
Her bir maddesi seçilmiş hükûmeti hiçe sayan maddeleri kaleme alan askerler, Ankara Sincan ile o günlerde mahdut tuttukları balans ayarının karşılığını kat be kat aldı. MGK muhtırasında, “laiklik için yasaların uygulanmalı, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kur’an kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irticai faaliyetler sebebiyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı.” deniliyordu.
28 ŞUBAT’IN O MADDELERİ İKTİDARDA
28 Şubatçıların o gün için hazırladığı antidemokratik maddelerin, hatta daha fazlasının 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) rejiminde rahatlıkla tatbik edildiğini hatırlatıp mevzuya rücu ediyorum.
Post-modern darbeyi keşfeden Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve silah arkadaşları, 27 Mayıs ve 12 Eylül’ün fâili darbeci üstatlarından farklı olarak mevzuyu oturdukları yerden halletmeyi tercih etti. Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nden müteşekkil Refahyol koalisyonun başındaki isim olan Erbakan istifasını 17 Haziran 1997’de devrin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e takdim ettiğinde kaybeden yine demokrasi, hak ve hürriyetler olmuştu.
ANKARA 5. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NDEKİ DAVA
O meşum günlerin muktedir generallerine hesap sorulmak üzere açılan dava Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Her seferinde siyasî pazarlıkların arenasına dönüştü bu dava. Gele gele bugüne kadar geldi.
İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir gibi 28 Şubat’ta komuta kademesinden vazife almış 103 kişi sanık olarak yargılanıyor. Esas hakkındaki mütalaasını veren savcı, ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak’ suçundan sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet talep etmişti.
2012’den beri devam eden, yer yer Hizmet Hareketi’nin kumpası olduğu iddiaları ile itibarsızlaştırılmak istenen 28 Şubat davasında çıkacak karar Türkiye’nin geç de olsa askerî vesayetle ne kadar hesaplaşabileceğini gösterecek.
ERGENEKON VE BALYOZ DAVALARININ KUMPAS OLMADIĞI ANLAŞILACAK
Bunca acıya rağmen demokrasiden yana ümidini muhafaza edenler sabırla bekliyor. 28 Şubat davası ‘Hizmet Hareketi’nin tezgahı’ diyerek Ergenekon ve Balyoz davalarını itibarsızlaştıranların esas kumpası kuranlar olduğunun anlaşılmasına da katkı sağlayacak. Zira 28 Şubat davası birilerinin ‘cemaatçi’ diye yaftaladığı, hakikatte sadece vazifesini ifa eden cesur savcıların sayesinde açılabilmişti.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan beş günlük Afrika turu esnasında uçağına aldığı gazetecilere ‘28 Şubat’ın askerî ayağını müteakip medya, iş âlemi ve sivil toplum kuruluşlarına da hesap sorulacağını’ beyan etti. Önümüzdeki günlere dair en mühim işaret fişeği olarak telakki ettim o çıkışı. Erdoğan, ‘Neyi konuşuyorsa onu yapacaktır’ diye bir söz var…
KİRLİ İTTİFAKTA İLK ÇATLAK MI?
İhtiyat payı koymakla beraber böyle bir çıkışın devamının gelmesi halinde Türkiye’de son üç seneyi şekillendiren kirli ittifak, ciddi bir ihtilaf ve bölünmeye maruz kalabilir. Erdoğan şayet partili cumhurbaşkanlığı seçiminde karşısına tek bir aday çıkarılmasına mani olmak için hal-i hazırdaki müttefiklerine aba altında sopa göstermiyorsa önümüzdeki günlerde 28 Şubat’ın artçı sarsıntılarına şahitlik edeceğiz demektir.
Bunun için evvela emekli askerlerin muhakeme edildiği davadan çıkacak kararı beklenecektir. Dava göstermelik cezalarla geçiştirilirse sivil ayağına dair işlem yapılma ihtimali azalır. ‘Post-modern darbe’ diye nitelen 28 Şubat’ın fâillerinin hak ettiği cezayı alması halinde sivil kanat hakkında hazırlandığı belirtilen tahkikat dosyaları da işleme konulacaktır.
KOORDİNATLARI ERDOĞAN VERDİ
Her ne olacaksa koordinatları mahkemelerden evvel maalesef yine Erdoğan veriyor: “Sendikalar, medya, iş dünyası. O dönem ‘beşli çete’ mi ne diyorlardı? O süreçte neler yapıldığını benden çok daha iyi biliyorsunuz. Ama bunlara hiç mi hiç dokunulmadı şu ana kadar. Tamamen es geçildi. Şimdi muhtemelen bunlar da gündeme gelecektir.”
Erdoğan, savcıların dosyaları bir daha gözden geçirmesi talimatını şu satırların arasına serpiştiriyor: “Dosyalar okunurken gözden kaçmış olanlar veya görülmek istenmemiş unsurlar herhalde öne çıkıyor. Şimdi muhtemelen bunlar da gündeme gelecektir. Bizim tek arzumuz, adaletin tecelli etmesidir.”
GENELKURMAY’DAN BRİFİNG ALAN GAZETECİLER HÂLÂ YAZIYOR
Bugün Türkiye’de zulüm, işkence, baskı ve tutuklamalara göz yuman, hatta ‘o kadar da olacak’ diyecek kadar vicdandan mahrum makaleler kaleme alabilen gazetecilerin ekseriyeti 28 Şubat’ta Genelkurmay’da askerlerden brifing almıştı.
Her devrin anlı şanlı kalemşorları Erdoğan’ın şu sözlerini okuyunca muhakkak tedirgin olmuştur: “O zaman verilmiş kararlarla mağdur oldukları için haklarını arayan insanlar var. Bedel ödemesi gerekenler buyursunlar bedelini ödesinler. O süreçte, köşelerinden çok rahat indirenler, bindirenler vardı. Bizim muhtarlığımıza kadar uğraşanlar vardı. Biz adaletin tecellisinden başka bir şey istemiyoruz.”
Liste öyle hemen bitmiyor. Bir hesaplaşmadan bahsedilecekse demokrasi katledilirken o ağır cürme iştirak eden sermaye sahipleri de unutulmamalı.
DARBEYİ DESTEKLEYEN PATRONLAR
Erdoğan’ın darbeyi destekleyen patronları unutmadığı da anlaşılıyor. Şu sözler de Erdoğan’a ait: “Sendikalar, medya, iş dünyası. O dönem ‘beşli çete’ mi ne diyorlardı? O süreçte neler yapıldığını benden çok daha iyi biliyorsunuz. Ama bunlara hiç mi hiç dokunulmadı şu ana kadar.”
28 Şubat’ta işledikleri cinayetin dosyası açılmasın diye bugün kılıktan kılığa giren patronların kim olduğunu en azından savcılar biliyor. Onlara ‘beşli çete’ diyorlardı. O çetenin içinde Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK), Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) vardı.
Beşli çetenin başkanları, 28 Şubat 1997 tarihli MGK bildirisine tam destek veriyor, dindar insanlara reva görülen gayri hukukî işlemleri alkışlıyordu. Kara propaganda haberlerine mukabil medyaya milyonlarca dolar destek veriliyordu. ‘Ülker’ o devrin cadı avına maruz kalan mağdur on binlerden sadece biridir.
KOZMİK ODA KADAR HASSAS MİLİTARİST EKONOMİ
Erdoğan uçakta sarf ettiği sözleri Ankara’ya dönünce kendisine ait, ‘Bana mı sordunuz?’ repliği ile çöpe atmazsa Anadolu sermayesinin yağmalandığı, emekli generallerin banka ve holding yönetim kurullarında boy gösterdiği günlerde inkişaf eden militarist ekonominin kapısından içeri girilecek demektir.
O kapıdan içerisi en az Kozmik Oda kadar hassas bilgi, belge ve kasetlerle doludur.
28 Şubat sayesinde kimlerin zengin olduğu başlı başına bir dosyadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu konu tahkik edilebilse ortalığa nelerin saçılacağını kimse tahmin edemez.
Türkiye’de demokrasiyi katleden bir iktidarın buna muvaffak olup olamayacağından ben de emin değilim.
Amma velakin kurtlar sofrasında ahlak, erdem, fazilet yoktur. Kurtlukta kanun düşeni yemektir. Belli ki yakında birileri düşecek, öteki veya öteki sofra arkadaşları da düşeni parçalayacak.
Kurtların derdi demokrasi olmasa da bu taht kavgasından hak ve hürriyetin hâkimiyetine geçilirse ne âlâ!
Bu Yayına Yorum Yapın