BÖYLE ÇİFTLİĞE BÖYLE ÇOBAN | Ahmet Dönmez
Tam bu yazıyı yazmaya başlıyordum ki önüme bir haber geldi. “Manisa’da mesir macunu almak için birbirini ezen vatandaşlar, macunun karıldığı kazana düştüler” diyor.
Macun Bank mağdurları…
Muhtemelen ben bu yazıyı bitirene kadar sosyal medyaya buna benzer üç-beş haber daha düşecek ve ben görmeyeceğim. Ama zararı yok. Sonra yenileri düşecek. Onları konuşacağız. Bunlar hiç bitmeyecek.
Burası böyle bir Çiftlik Bank çünkü, çok bereketli.
Buraların ağası boşa dememişti, “Ben de bir çobanım” diye. Hani şu bizimle çokça eğlenip duran ağamız var ya, “Çobanlık deyip hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım” demişti.
Ona ne şüphe!
***
Diyorum ya, burası bereketli bir çiftlik. Sadece son birkaç günde yaşananlardan küçük bir buket yapayım.
Kırşehir Valisi Necati Şentürk, almış eline Hz. Ali’nin Zülfikar kılıcını, çıkmış vilayetin balkonuna, kafada kalpak, tekbirler getiriyor. Öteki elinde de megafon, Kırkpınar çığırtkanları gibi, “Allah’ın izniyle Afrin’i de alacaaz, Münbiç’i de alacaaz, Musul’a da gireceez, Kudüs’e de gireceez!” diye bağırıyor.
O anda vilayetin önünden geçen bir vatandaş olsam, “Afferin lan meczuba, şu deli haliyle o kadar güvenliği atlatıp çıkmış oraya, eğleniyor” derim. Ama değilmiş. Adam ciddi ciddi valiymiş.
Mevzu neymiş peki? Bir grup genç, Şehitler Günü münasebetiyle Çanakkale’ye gidiyormuş. Sayın Valimiz de bu yiğitleri balkondan yolcu ediyor. ‘Paşa Nuri’ mübarek. Bir çırpıda bil cümle küffar toprağını eyleyip fetih, önceki gün de yaş haddinden emekli olmuş Serdar-ı Ekrem’imiz. Biraz soluklanınca tekrar düşecektir er meydanlarına. İlk mahalli seçimler gecesinde Reis’in balkon konuşması esnasında Zülfikar’ıyla kalabalığı coştururken görmek isteriz kendisini. Saray merdivenlerinde Duşakabinoğlulları’nın hemen üstünde bir mevki de çok yakışacaktır.
***
Çiftlik Bank’ın valisi böyle de imamı farklı mı?
Cuma namazı öncesi bir camide çıkmış vaaz kürsüsüne, telefonunun kamerasını da ayarladıktan sonra başlıyor mübarek Türk Telekom avantaj paketinin faziletlerini anlatmaya. Tövbe Yarabbim, ‘din tüccarı’ dedikleri bu olsa gerek. Geleceğin pazarlamacısı… Yeni nesil satış uzmanı… Ne uğraşacaksın kapı deliğinden tencere satmaya, vapurda-trende patates soyacağı pazarlamaya, telefondan satışa vesaire. Hazır müşteri doluşmuş Cami Bank’a, hazır cübbeyi de giymiş sarığı da takmışsın, ekstradan ayet-hadis sallamaya, Diriliş-Payitaht paralamaya da gerek yok. Şu şekilde yerli ve milli bir giriş yapıyorsun önce: “Tabii özel olsa yapmayız da devletimizin kurumu olduğu için ve kendisini çok sevdiğim bir arkadaşımız da rica etti ‘Hocam n’olursun, ille dedi, istirhamımdır, söyleyebilir misin… Söyleyelim. Elbette ki söyleriz.”
Deminden beri esneyip duran cemaat-ı müslimin de dahil olmak üzere bütün dikkatleri üzerinde topladın işte. Ardından patlatıyorsun satışları: “Türk Telekom’un kampanyaları var. Bu kampanyaların yanında haliylen çocuklarımız okula gidiyor, yani internet lazım oluyor evde. Evde diyor, sabit telefonu olan diyor, evde sabit telefonu olanlara diyor, 20 gb internet 15 liraymış. Bilgisi olmayanlar varsa sadece bilgilendirme amaçlı söylüyorum. Evde sabit telefonu olanlara 20 gb 15 lira. Sabit telefonu olmayan arkadaşlara da 20 gb internet 30 lira. Modemi de diyor, bunun içinde bedava olarak diyor, gelip kuracaz diyor. Bu şekilde bir ihtiyacı olan kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, komşularımız varsa bundan ne yaparlar? İstifade ederler inşallah. Rabbim cumamızı kabuul ve makbul eylesin. Bu cuma saatinde dua edip duası kabul olan kulların zümresine Rabbim bizleri ilhak eylesin inşallah değerli cemaatımız. El Faaatiha!”
El Fatiha tabii, El Fatiha! Gömdüğünüz safvet ve safiyetin cümlesinin ruhuna El Fatiha!
Cemaatımız, değerli satış ve kazançlarınızı kabul ve makbul eylesin inşallah hocam. Cami kürsüsünden ticaret yapıp da alış-verişi bereketli olan tüccarların zümresine ilhak eylesin sizleri.
Ha, bu arada Telekom’un adındaki Türk’e çok bel bağlamayın, şirketin yüzde 55’i Suudilere aitmiş ama önemli değil. Zaten şu anda siyasi olsun ticari olsun, milleti dolandıranların söylediklerinin yüzde 90’ı yalan değil mi? Her dönem sığır bulma ihtiyacı bile duymadan çiftlik yapan bir neslin ahvadıyız biz.
***
Yargısı farklı mı peki?
Yoo, o da aynı.
Çiftliğin hakim-savcı kura çekimleri Saray’da oluyor, “Çoban” içeri girdiğinde bütün adaylar ayağa kalkıp alkışlıyor, yargıda şeyini yapacakları yerleri öğreniyor, sonra da kim daha iyi şey edecek diye hummalı bir yarış başlıyor.
Geçtiğimiz pazartesi günü yapılan kura çekimi aslında 5 Mart’ta olacaktı. Fakat “Listelere FETÖ sızdı” denilerek ertelendi. Nihai listenin nasıl olduğunu merak eden varsa Birgün gazetesinin 21 Mart çarşamba günkü manşeti ile cevap vereyim: “Çiftlik Bank!”
Nasılmış bu çiftlik bank, haberden okuyalım: “Adalet makamı AKP’nin çiftliğine döndü. Saray’da önceki gün düzenlenen kura çekimiyle atanan hakim ve savcıların 113’ünün AKP ile doğrudan ilişkisi ortaya çıktı.
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün kızı Gonca Hatinoğlu, Elazığ’a hâkim olarak atandı. Hatioğlu’nun daha önce Cumhurbaşkanlığı’nda çalıştığı ortaya çıkmıştı. (Hatinoğlu, bu kuradan 1 gün sonra da Yargıtay’a tetkik hakimi olarak atandı)
Ensar Vakfı Ankara Şube Başkanı Ercan Poyraz, Antep’e savcı olarak atandı.
Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) Tokat İl Başkanı olan Aykut Kağnıcı, Gebze’ye savcı olarak atandı.
AKP Zonguldak İl Gençlik Kolları Başkanlığı yapan Abdullah Akbaş, Mersin’e savcı olarak atandı.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Avukatı Acer Hacer Alan Kars’ın Digor ilçesine hâkim olarak atandı.
AKP Trabzon İl Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Anıl Köksal Böke, Bakırköy’e savcı olarak atandı.
Eski AKP Milletvekili Mustafa Zeydan’ın torununun eşi olan Emina Alatlı, İstanbul’a savcı olarak atandı.
Milli Savunma Bakan Yardımcısı ve 24. Dönem AKP Elazığ Milletvekili Şuay Alpay’ın kardeşi olan Kasım Alpay, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine hâkim olarak atandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatlığını da yapan Sema Cansu Bozkurt Sütçü, Gümüşhane’ye hâkim olarak atandı. Bozkurt Sütçü, aynı zamanda AKP İzmir İl Yönetim Kurulu üyesi olarak da görev yapmış.
Kayseri’deki yolsuzluk iddialarıyla ilgili Mehmet Özhaseki’ye takipsizlik kararı veren Kayseri Cumhuriyet Başsavcısı’nın yeğeni olan Serkan Başok, Samsun’a savcı olarak atandı.”
***
Böylece ertelemenin maksadı da anlaşılmış oldu. FETÖ falan bahane, yargıda şeyini daha iyi yapacak AK hakim-savcılarla ilgili son dakika eklemeleri yapılmıştır. Tayyip Baba’nın Çiftliği’nde böyle yürüyor işler. Çobanlığın felsefesini bilmeyenler anlamaz.
Hani son dönemde bazı iddianamelere, hakim kararlarına bakıp da “Yuh! Bunlar nasıl yargıç? Bunlar nasıl savcı? Böyle iddianame mi olur? Hiçbir delil olmadan hakim bu kararı neye göre ve nasıl verebildi?” diye isyan ediyoruz ya… Yanılgı şurada: Orada adı yazılı olan heyeti gerçekten hakim ve savcı zannediyoruz. Hayır, aslında onların bir kısmı sırtlarına cüppe geçirmiş AKP teşkilat görevlileri. Daha birkaç hafta önce teşkilatlarda koşturan partililer, bugün güya elinde adalet terazisi ile hakim kürsüsünde karşına çıkıyor. Halbuki o an tek motivasyonu, “Şu hainlere öyle bir ceza kitleyeyim ki kararı Reis’in önüne koyduklarında, ‘Afferin bizim oğlana, iyi ki oraya getirmişiz bak, ne güzel de yapmış yargıda şeyini’ desin” şeklinde.
***
Ataması yapılan bin 236 hakim ve savcının çoğunun AKP’li olduğu iddiası ayyuka çıkınca HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Suçlamaları reddederken, “Mehmet Yılmaz sözü olarak söylüyorum” diye güvence de verdi.
Allah Allah! Neymiş ki bu Mehmet Yılmaz sözü? Kendini bu kadar güvenilir, bu kadar muteber zannediyor ya, sadece bir hatırlatma yapayım, anlayın kaç karatlık adam olduğunu. “Tutuklu hakim ve savcılar FETÖ’yü itiraf etsinler, ihraç etmeyeceğiz” diye Mehmet Yılmaz sözü veren bu beyefendi, daha sonra “Hayır, mesleğe dönemeyecekler” dedi. İlk başta niye öyle demiş olduğunu da Habertürk’ten Sevilay Yılman’a şöyle açıkladı: “Doğru! Birkaç ay evvel bu açıklamayı yaptım, ama bir sor niye yaptım? Niyetim itirafçılığı teşvik etmekti. Bu açıklamayı tamamen itirafçılığı teşvik amacıyla yaptım ve çok da başarılı oldum. Çünkü o vakitlerde bir tane bile itirafçı yokken, o açıklamam sonrası itirafta patlama oldu. 200’ün üzerinde itirafçı sayesinde 2400 hâkim ve savcı hakkında FETÖ üyesi olduğuna dair delil elde ettik. Herkes rahat olsun! HSYK, Etkin Pişmanlık Yasası’ndan faydalanan hiçbir kimseyi yeniden göreve döndürmeyecek.”
Bakın işte Mehmet Yılmaz bu!
Mehmet Yılmaz sözü de bu!
Aynı zatın bir keresinde boş bulunup, “Yargı tuzak kurmaz, tuzağı bozar” açıklaması yaptığını da hatırlatayım da tam olsun.
Bir de çıkmış, sanki adının çok büyük ağırlığı varmış, kredisi çok yüksekmiş gibi kasılıyor.
Kendisini daha da yakından tanımak isteyenler, 7 Nisan 2017 tarihli, “O üstünde oturduğun peygamber postu mu ‘Memet Abi’?” başlıklı yazımı yeniden okuyabilir. Bu yazıdan sonra beni twitter’da engellemişti, onu da ekleyeyim.
İşte çiftliğimizin sözüne en güvenilen adamı da bu.
Adaşı Çiftlik Bank CEO’su Mehmet Aydın’dan tek farkı şu: O tokatlayıp mağdur ediyor, bu ise mağdur edip tokatlıyor.
***
Peki medya nasıl çalışır, çiftliğinde Tayyip Baba’nın?
Cumhuriyet’ten örnek vereyim: Dün birinci sayfada, “FETÖ’nün atama planı Zerrin Hanım’a yaradı” başlıklı bir haber vardı. Şu bölüme bakın: “Cemaat Yargıtay’a sızmak için AKP ile birlikte yeni düzenleme yapmıştı. 2011’de Yargıtay Yasası’na AKP ve cemaatin ortaklığında eklenen geçici maddeyle 2021’e kadar yapılacak atamalarda 5 yıllık kıdem şartı aranmayacağı kuralı getirildi.”
Düzenlemeyi cemaat, AKP ile birlikte yapmış. Meclis’te de yasaya AKP ve cemaat ortaklığında geçici madde eklenmiş. Sanki cemaat bir parti olarak Meclis’teymiş de yasa yapıyormuş. Geçici madde ekliyormuş. O sırada AKP aldatılmakla meşgulmüş tabii… Çobanlığın felsefesini bilmeyince işte…
AKP lideri bugün gençlik kolları başkanını bile hakim yapıyor, Zerrin Güngör’ün kızı Beştepe Külliyesi’nden hakimliğe, oradan da bir günde Yargıtay’a atanıyor, ama Cumhuriyet bunu bile cemaate vurmadan eleştiremiyor.
Medyanın yüzde 90’ının patronunun Erdoğan olduğunu, bu gazeteninse elde avuçta kalmış üç-dört bağımsız gazeteden biri olduğunu hatırlatayım da siz çiftliğimizde medyanın ne halde olduğunu anlayın.
Sizce de böyle çiftliğe böyle bir çoban yakışmıyor mu?
***
Çiftliğimizde medya demişken…
Doğan grubu Erdoğan’a (İster Demirören diye kabul edin ister Çoban Erdoğan) geçti.
Çiftliğin atar oğlanı Cem Küçük, kayyım gibi konuştu: “Merak etmeyin, tazminatlarınızı fazla fazla alacaksınız!”
Aynı gün, 15 Temmuz’da Hürriyet’i basan askerlere müebbet cezası verildi. Ama Hürriyet’i basıp komple el koyan çiftlik ağası omuzlarda…
Her neyse…
İyilerle kötüler arasında bir el değiştirme değil bu zaten. Geçmişin kötüleri ile bugünün kötüleri arasında bir tecrübe transferi. Bir bayrak yarışı.
Daha kötü olan kazansın!..
Bu Yayına Yorum Yapın