Piranalar ve Ülker | Harun Odabaşı
Ülker gemiyi batırmasa da korsanların cazibesini ortadan kaldıracak ölçüde yaralayıp su almasını sağlayacak bir konuma getiriyor. Artık kayyım atansa bile hükümet yandaşlara kaynak aktarmaktan ziyade kredi borçlarıyla uğraşmak zorunda kalacak ve muhtemelde bilançolara çok büyük zararlar yazacak.
Ülker Grubu, Boydak Grubu’nun ve İpek Grubu’nun başına gelenlerden sonra yürütebileceği en akıllı stratejilerden birini hayata geçirdi.
Hatırlayalım İstikbal ve Bellona gibi değerli markaları bünyesinde barındıran ve enerji sektöründe faaliyet gösteren Boydaklar Türkiye’nin en görkemli şirketlerinden biriydi. Şirketleri en büyük sanayi şirketi sıralamasında ISO 500 içinde yer alırdı. Ancak 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrasında AKP rejimi OHAL kapsamında Boydak Grubu’na el koydu, kayyım atadı. Aileden bir çok isim hâlâ hapiste. Şirketlerin piyasa değeri yerlerde sürünüyor. Yeni bir gelişme, savcılık ailenin mal varlıklarına da el koymak istiyor.
Aynı şekilde Koza İpek Grubu da bilanço açısından mükemmel bir görünüme sahipti. Altın şirketi, petrol arama şirketi, üniversitesi, medyası ve turizm yatırımları vardı. Hatta muhasebe sistemleri o kadar kusursuzdu ki bu bile şüpheli bulunmuştu!
Erdoğan rejimi bu iki grubun paraları ile yandaşlarını finanse ettiği gibi Havuz medyasını reklama boğdu. Hâlâ bu para aktarma işlemi saklamaya bile gerek görmeden sürdürüyor.
Erdoğan’ın ısrarla çökmek istediği şirketlerden biride Ülker’di. 15 Temmuz öncesi Bankasya’yı finanse eden şirketlerden biri olarak suçlanıyordu. Sömürecek yeni şirketler arayan Havuz medyasının yazarları tarafından hedef gösteriliyordu. Ülker’in ulusal ve uluslararası lobi gücü şimdiye kadar kayyım atanmasına mani oldu. Ancak CB’nın vazgeçmediği sadece çökmeyi ertelediği biliniyordu. Erdoğan gücünü biraz daha tahkim ettikten sonra eski defterleri yeniden açacaktı.
Erdoğan, birkaç ay evvel bazı iş adamlarının servetlerini yurt dışına kaçırdığından bunun vatana ihanet olduğundan bahsetmişti. Adres pek çok kişiye göre Ülker Grubu idi. Zaten son süreçte en fazla şirket satan ve yurtdışına yatırım yapan şirketti Ülker.
Grup, medyaya yansıdığı kadarı ile 10 bankaya toplamda 7 milyar dolarlık borcunu yeniden yapılandırıyor. 3 yıl ödemesiz ve 10 yıllık bir vade ile. 3 yıl ödemesiz teklifini normal şartlarda hiçbir kurum yapamaz, cesaret bile edemez. Çünkü bankacılık böyle işlemez, işleyemez. Üstüne üstlük bir de 1 milyar dolarlık sendikasyon kredisi almış. Elindeki şirketlerin bir kısmını iyi fiyattan satan köklü bir şirketin nakite sıkışması pek mantıklı değil. Ayrıca borcuna sadakati ile bilinen Ülker Ailesi’nin gelenekleriyle de bağdaşmıyor.
Şahsi kanaatim bol aksiyonlu bir kaçış hikayesinde yeni bir merhaleye girildi. Ülker gemiyi batırmasa da korsanların cazibesini ortadan kaldıracak ölçüde yaralayıp su almasını sağlayacak bir konuma getiriyor. Artık kayyım atansa bile hükümet yandaşlara kaynak aktarmaktan ziyade kredi borçlarıyla uğraşmak zorunda kalacak ve muhtemelen bilançolara çok büyük zararlar yazacak. Hükümette belki el koydu ve batırdı suçlamasına muhatap olamamak için Ülker planından vazgeçecek. Erdoğan’ın hırsı eğer aklının önüne geçmez ise son seçenekte karar kılınır gibi görünüyor.
Bir diğer önemli nokta Ülker ile aynı kaderi paylaşmaktan çekinen şirketler için de bu bir örnek teşkil ediyor. Ya da 10 bankanın Ülker’e sağladığı sıra dışı imkandan başka gruplarda istifade etmek isteyecek. Hatta bankalarla borç yapılanması isteyen başta inşaat şirketleri olmak üzere pek çok firmanın sırada beklediği biliniyor. Yani orta vadede bankacılık sisteminin dengesini bozabilecek zincirleme bir reaksiyon başlayabilir. El koyma tehdidi ile köşeye sıkıştırılan Ülker kendisi açısından en mantıklı stratejiyi yürütse de olan cumhuriyetin birikimlerine oluyor.
Bu Yayına Yorum Yapın