Modern çağın Yunus Emre’si | Tuncay Opçin
“Salât-ı daime” sözüne ilk defa Ahmet Yüksel Özemre’nin bir kitabında rastlamıştım. İkinci defa, Fatih Vural’ın Kudsi Ergüner’le yaptığı nehir söyleşide karşıma çıktı. Hayatının her anını, tıpkı namazdaymış gibi Allah’la birlikte geçirmeyi anlatmak için kullanılıyormuş. Tabii, sufi literatürüne ait bir tabir.
Sufi, hayatını hep bu minvalde geçirdiği gibi, yaşadıklarına da aynı pencereden bakar ve Hakk’ın tecellilerini seyreder. O kadar ki, insanlar arasındaki fikir ayrılıkları, geçimsizlikler için bile bu kural değişmez. İki sufi fikir ayrılığı yaşadığında, çevreleri “anlaşamadılar” demek yerine “esmaları uyuşmadı” derlermiş.
Burada kastedilen “esma”lar, Cenâb-ı Hakk’ın o kişilerde tecelli eden isimleridir. Bu isimler birbiriyle uyumlu değilse, o tecelliye mazhar kişiler de dünya hayatında birarada duramazlar. O yüzden dünya hayatında kişinin kendisinde tecelli eden ismi bilmesi, keşfetmesi mühimdir.
Tam tersi de olabilir. İlk gördüğünüz kişiye kanınız ısınır, aranızda dostluk oluşur, hayatınızda vazgeçilmez isimler, arkadaşlar arasına katılır. Tasavvuf öğretisinde bu kişilerle de yolunuzun “Elest Bezmi”nde kesiştiği kabul edilirmiş. Ruhlar yaratıldığında ve Allah’ın huzurunda şehadet getirdiğinde sağınızda, solunuzda olan, tanıştığınız kişiler bu dünyada da anlaştığınız, dost olduğunuz kişiler arasına katılırmış.
SEDAT ANAR ŞİİRLERİNİ BESTELEDİ
Bu tanışıklıkların illâki vicahi, yüzyüze olması gerekmez. Bazen insanlarla gıyabında da dostluklar kurabilirsiniz. Yaptığı işlerden, hazırladığı, insanlara sunduğu çalışmalardan hakkında bir kanaat oluşturabilirsiniz. Az olmakla birlikte, benim de hayatımda böyle isimler var. Bunların başını da hiç şüphesiz bir müzisyen, Sedat Anar çekiyor.
Anar’ı hepsi birbirinden kıymetli albümlerinden, özellikle de Osman Kemali Ozan’ın şiirlerine yaptığı bestelerden tanıyorum. Osman Kemali Baba gibi bir ismin şiirlerini keşfedip, onlara beste yapan Sedat Anar, aynı zamanda santur sanatçısı. Ancak bugün size anlatmak istediğim kişi Anar değil; son albümüne adını veren, 20. Yüzyılın büyük suflerinden Osman Kemali Ozan ya da tasavvuf çevrelerinin verdiği isimle “Osman Kemali Baba”.
İlk sözü isterseniz bu önemli ismin şiirlerini topladığı kitabı, Aşk Sızıntıları’nı keşfederek besteleyen Sedat Anar’a verelim. Anar, Osman Kemali Baba’yı “Şiirlerinde Yunus Emre şiirlerinin tadı vardır. İsmail Hakkı Bursevi Hazretleri Yunus Emre için, ‘Yunus, kendinden öncekilerin sonuncusu, kendinden sonrakilerin de öncüsüdür’ der. İşte Kemali Baba da hiç kuşkusuz Yunus Emre’nin yolundan giden bir şairdir. İki sufinin de şiirleri; hem sadeliğiyle, hem ritmiyle, hem de güzel Türkçe ile yazıldığı için okuyucuya aynı tadı vermektedir” diye anlatıyor.
Osman Kemali Baba, hayat yolculuğuna 1862 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Güllüköy’de başlıyor. Birbuçuk yaşında çiçek hastalığına yakalandığı için gözlerini kaybediyor. Devrin ağır şartları içerisinde eğitim almaya çalışan Osman Kemali Baba, onsekiz yaşında Kur’an-ı Kerim’i hıfzediyor ve kıraat icazeti alıyor.
EHL-İ BEYT İÇİN YOLLARA DÜŞTÜ
Kemali Baba bu sırada klasik din eğitimini tamamlarken, Sadi-i Şirazi ve Fuzuli’nin divanları ile Mevlana’nın onsekiz bin beyitlik Mesnevi’sini de ezberliyor. Kemali Baba’nın bu tarihe kadar ilim-irfan yolunda geçen hayatı, bu tarihlerde müthiş bir kırılma yaşıyor. Henüz bebeklik çağında gözlerini kaybeden Osman Kemali Baba, hayatının baharında bir kıza aşık oluyor. Ancak bu aşk, Kolağası Ali Rıza Efendi isminde bir Hakk dostunun marifetiyle, kısa bir süre sonra ilahi aşka dönüşüyor; Osman Kemali Baba, bu tarihten sonra hayat boyu sürecek marifet yolculuğuna çıkıyor.
Kendisini “Ehl-i Beyt’in Kıtmiri” olarak tanımlayan Osman Kemali Baba, Erzurum’dan ayrılarak Diyarbakır’ın yolunu tutuyor. Ancak burası Osman Kemali Baba için ara duraktır, asıl hedefi ise Ehl-i Beyt-i Mustafa’nın katliama uğradığı Necef ve Kerbelâ’dır. Bunun için önce Musul ve Bağdat’a gidiyor. Ardından da Hz. Ali ve Hz. Hüseyin’in türbelerini ziyaret ediyor. Baba, çoşkun şiirleriyle Ehl-i Beyt’e muhabbetini dışarıya vurduğu için, sufi çevrelerinde ve o dönemin okur-yazarları arasında “Alevi” olarak biliniyor.
Trablus Şam, Halep, Antakya üzerinden tekrar Anadolu’ya dönen Orhan Kemali Baba, uğradığı Konya’da büyük bir muhabbetle karşılanıyor. Mevlevi Asitanesi’nde misafir edilip, izzet ikram görüyor ve Mesnevihan icazeti alarak, Mevlevi sikkesi giyiyor. Dönemin Mevlevi postnişini Abdülvahid Çelebi ve oğlu Abdülhalim Çelebi’yle sıkı dostluk kuruyor. Orhan Kemali Baba’nın bundan sonraki durağı ise, İstanbul’dur.
HEM MELAMİ HEM DE NAKŞİBENDİ
İstanbul’da başlangıçta çileli bir hayat süren, bostan bekçiliği yapan Orhan Kemali Baba, kısa bir süre sonra dönemin ileri gelenleri tarafından keşfediliyor ve Fatih Camii’nde Mesnevihanlık yapıyor. Hem dönemin padişahı II. Abdülhamit’le hem de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenleriyle de tanışıp, anlaşan Orhan Kemali Baba sayesinde amalar için Kanuni Sultan Süleyman döneminde kurulan imarette şartlar düzeltiliyor ve burada görev alıyor.
Orhan Kemali Baba adının günümüze ulaşmasını sağlayan olay, işte tam bu yıllarda, 1900lü yılların başlarında yaşanıyor. Baba, bir arkadaşıyla birlikte Eyüp Nişancası’na, Abdülkadir Belhi’yi ziyarete gidiyor. Arkadaşı Hamzavi-Melami şeyhi Abdülkadir Belh’i ile görüşürken, Baba ikilinin görüşmesinin bitmesini tekkenin bahçesinde bekliyor. Ancak bu bekleyiş, görmüş olduğu bir rüyayı hatırlatıyor ve Osman Kemali Baba, Abdülkadir Belhi’ye bağlanıyor.
Baba, sufilikte hızlı bir şekilde merhale katederken, devrin hem ulemasının hem de mutasavvııflarının dikkatini çekiyor. Meclis-i Mesayih tarafından Osman Kemali Baba’ya şeyhlik teklif ediliyor, Ancak Baba, bu teklifi şeyhine hizmet etmek için, reddediyor. Abdülkadir Belhi’nin vefatından sonra hayatını Şeyh Murad Dergâhı civarında geçiren Osman Kemali Baba, 1954’te vefat ediyor. Baba, yaşadığı dönemin mutasavvıfları tarafından Hamzavi-Melami kutbu kabul ediliyor.
Şeyhi üzerinden hem Nakşibendi hem de Hamzavi-Melami olan Osman Kemali Baba’nın şiir ve yazılarını, ölümünden yıllar sonra Baha Doğramacı Aşk Sızıntıları ve İrfan Sızıntıları adıyla kitaplaştırmıştı. Şimdi baskısı olmayan bu kitapları, sahaflardan bulmanız mümkün. Bereketli ve uzun bir ömür yaşayan Osman Kemali Baba’nın “himem-i âliyeleri” şu zor günlerde üzerimize sayebân olsun…
Bu Yayına Yorum Yapın