Milli Mücadelenin lideri neden Mustafa Kemal oldu? - Yüksel Nizamoğlu
Birinci Dünya Savaşı’nda büyük bir yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmış ve elde kalan Anadolu toprakları da İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar tarafından işgal edilmeye başlamıştı.
İtilaf devletleri Mondros’un 7. Maddesinden hareketle “güvenliklerinin tehlikeye düştüğü gerekçesiyle” Anadolu’nun her yerini işgal etme hakkına sahiplerdi.
Bu sırada Samsun ve çevresinde Müslüman halkla Rumlar arasında bazı olaylar yaşanmaktaydı. İngilizler de olayların önü alınmazsa bölgenin işgal edileceğini bildirmişlerdi.
Bunun üzerine Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı sonrasında İstanbul’a gelen M. Kemal Paşa, Damat Ferit Hükümetinin ve Padişah Vahdettin’in onayıyla Anadolu’ya gönderildi.
Paşa! Memleketi Kurtarabilirsin!
M.Kemal’in anlatımına göre Vahdettin, Anadolu’ya hareketten bir gün önce Paşa ile bir görüşme yapmıştır.
Padişah M. Kemal’e bir tarih kitabını işaret ederek şimdiye kadar yaptığı kahramanlıkların tarihe geçtiğini ama asıl bundan sonra yapacaklarının çok önemli olduğunu, Anadolu’da yapacaklarıyla “memleketi kurtarabileceğini”ifade etmiştir.
Bu ifadelerden M. Kemal’in vatanın kurtuluşu için bizzat Vahdettin tarafından seçildiği ve bu nedenle geniş yetkilerle Anadolu’ya gönderildiği sonucu çıkarılabilir. M. Kemal ise bu yoruma iştirak etmemekte ve Vahdettin’in sadece Samsun ve çevresinin işgalinin önlenmesini kastettiğini belirtmektedir.
Asıl önemli olansa Paşa’nın IX. Ordu Müfettişi olarak askeri yetkilere ilaveten “mülkî” yetkilerle de donatılması ve “mücavir” illere de emir vermesine imkân sağlanarak Milli Mücadele liderliğine zemin hazırlanmasıdır. Bu yetki, Karabekir’in ifadesiyle “memleketin nısfını (yarısını)” kapsamaktaydı.
Burada ise akıllara şöyle bir soru gelmektedir: İstanbul hükümeti ve Vahdettin neden Anadolu’ya gidecek komutan olarak M. Kemal Paşa’yı seçmiştir?
Dönemin Aktörleri
Dönemin aktörlerine bakıldığında Padişah Vahdettin’in önceki Padişah Mehmet Reşad’ın aksine ülke yönetiminde etkili olmak istediği görülmektedir. Dolayısıyla bu görevlendirmede Padişah’ın önemli bir rolü olmuştur.
Diğer aktörler de Hükümet ve Vahdettin’in bir türlü vazgeçemediği Sadrazam Damat Ferit Paşa’dır. Nitekim Damat Ferit ve dönemin Harbiye Nazırı Şakir Paşa bu görevlendirmeyi onaylamışlardır.
Bir diğer güçlü aktör ise İstanbul, Doğu Trakya ve Anadolu’nun her yerinde örgütlü tek siyasi teşkilat olan İttihatçılardır. Lider kadro ülkeyi terk etmiş olsa da bürokraside ve yerelde İttihatçıların çok güçlü oldukları bir gerçektir.
Vahdettin
Vahdettin ve onun tayin ettiği Damat Ferit hükümetlerinin en önemli özelliklerinden birisi “İttihatçı” düşmanlığıdır.
Bu durum böyle bir görev için Birinci Dünya Savaşı’nda görev yapan İttihat ve Terakki’ye yakın komutanların seçimini imkânsız hale getirmektedir. Bu nedenle örneğin Çanakkale’de Güney Grubu komutanı olan ve 1918'de Doğu Anadolu’yu işgalden kurtaran III. Ordu Komutanı Vehip Paşa’nın veya Bakü’ye kadar ilerleyen Kafkas İslam Ordusu komutanı Nuri Paşa’nın seçilmesi mümkün değildir.
Ayrıca Nuri Paşa’nın Enver Paşa’nın kardeşi olmasından, Vehip Paşa’nın da Batum’un alınmasından sonra adının “gaz yolsuzluğuna” karışması yüzünden tercih edilme ihtimalleri yoktu.
M.Kemal’in en büyük avantajı ise Veliaht Vahdettin’in “fahri yaveri olarak”Almanya seyahatine iştirak etmesidir. Vahdettin, 15 Aralık 1917–4 Ocak 1918 tarihleri arasında gerçekleşen bu yolculukta M. Kemal’le birlikte olmuş, onu yakından tanımış ve fikirlerini öğrenmiştir.
Seyahat esnasında Fransa cephesine de gidilmiş ve M. Kemal savaşı İngiliz-Fransız ittifakının kazanacağını söylemiştir. Yine seyahat esnasında Paşa’nın veliahda savaşın yönetimiyle ilgili başka önerilerde de bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu diyaloglar Vahdettin’in Paşa’ya güvenini artırmış olmalıdır.
M.Kemal de Vahdettin’in “fahri yaveri” olma imtiyazını bir avantaj olarak kullanmış, Erzurum’a girerken ve Erzurum Kongresi’nin açılışında üzerinde fahri yaver kordonunu bulundurmuştur.
Vahdettin’in “İttihatçı düşmanı” tutumu bütün icraatlarına damga vurmuş, İttihat ve Terakki’ye yakın kadroların tasfiyesine girişmişti. Vahdettin’in bu özelliği de “İttihatçılara mesafeli” bir subay olarak bilinen M. Kemal’i tercih etmesini sağlamıştır.
M.Kemal Paşa’nın Çanakkale Muharebelerinde kazandığı başarılarla adını duyurmuş olması da önemli bir avantaj olmuştur. Nitekim halkın başarılarını duyduğu bir komutanın seçilmesi, Anadolu’daki faaliyetlerini kolaylaştıran bir faktör olacaktır.
İtilaf devletleri savaştan İttihatçıları sorumlu tutmuş ve onların aktif görevler üstlenmesine karşı çıkmışlardır. Bu nedenle Anadolu hareketi, içerisinde birçok İttihatçı yer alsa da İttihat ve Terakki’ye mesafeli davranmıştır. Hatta Sivas Kongresi’nde Milli Hareketin İttihatçılıkla ilgisinin olmadığına dair karar alınmıştır.
İttihat ve Terakki
Dönemin tek örgütlü siyasi gücü olan İttihat ve Terakki’nin tavrı da Milli Mücadele’nin liderinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
İTC savaşın kaybedilmesiyle kendini feshetmiş; Enver, Cemal ve Talat Paşalar dâhil olmak üzere lider kadro ülkeyi terk etmişti. Ancak “üçlü triumvira”Anadolu hareketine ilgisini devam ettirerek Avrupa’da toplantılar organize etmiş ve diğer devletlerle görüşmeler yapmıştır.
İttihatçıların bazı araştırmacılar kabul etmese de Milli Mücadele’nin örgütlenmesinde önemli bir rol oynadıkları görülmektedir. Hatta İTC’nin 1917'den itibaren savaş kaybedildiği takdirde neler yapılacağına dair planlar hazırladığı bilinmektedir.
Anadolu’da İttihatçılar tarafından kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri halkı örgütleyerek, İstanbul’da da Kara Kemal ve Kara Vasıf gibi iki eski İttihatçının önderliğinde oluşturulan Karakol Grubu Anadolu’ya subaylar göndererek, silah ve cephane temin ederek Milli Mücadele’ye katkı yapmışlardır.
İttihatçıların çoğu M. Kemal Paşa’nın milli hareketi İttihatçılar adına “vekâleten” yönettiğini düşünüyorlardı. Nitekim Cemal Paşa’nın Tiflis’e, Enver Paşa’nın Batum’a gelmesinin nedeni Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’nin liderliğini üstlenmekti.
1921'de Kütahya-Eskişehir Muharebelerinin kaybedilmesi, İttihatçı liderlerin Anadolu’ya geçme ümitlerini artırsa da Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanılmasıyla M. Kemal Paşa’nın liderliği perçinlenmiş, Enver Paşa da Türkistan’a gitmeyi tercih ederek orada şehit olmuştur.
Aynı dönemde Cemal Paşa’nın Tiflis’te, Talat Paşa’nın da Berlin’de öldürülmesiyle İttihatçıların liderlik hesapları sona ermiş, geriye kalanlarsa birkaç yıl içinde M. Kemal Paşa’nın “ince siyasetiyle” tasfiye edilmişlerdir.
Kazım Karabekir veya Rauf Bey (Orbay)
Milli Mücadele’de lider olabilecek başka isimler de mevcuttu. Örneğin IX. Ordu Komutanı olarak Kars ve çevresinde bulunan ve şuralar kurarak bölgeyi elde tutan Yakup Şevki Paşa bunlardan birisiydi.
Yakup Şevki muhtemelen İttihatçıların Milli Mücadele’nin “geçici lideri” olarak düşündükleri bir komutandı. Ancak Yakup Şevki İngilizlerin baskısıyla İstanbul’a çağrılmış ve Malta sürgünleri arasında yer almıştır. Yerine de XV. Kolordu komutanı olarak 1919 Nisan’ında Kazım Karabekir tayin edilmiştir.
M.Kemal’den bir ay önce Anadolu’ya geçen Karabekir ise Doğu cephesini düzenlemiş ve Milli Mücadele süresince burada kalmış, M. Kemal’in askerlikten istifasına rağmen ona itaat ederek Paşa’nın liderliğinin ordu tarafından kabullenilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Karabekir Manastır günlerinden itibaren “İttihatçı” olsa da M. Kemal’le işbirliği yapmış, Batum’a kadar gelen Enver Paşa’nın Anadolu’ya girmemesi için büyük bir gayret göstermiştir. Karabekir’in gerek Erzurum’daki tavırları gerekse Terakkiperver Fırkadaki faaliyetleri hiçbir zaman “birinci adam”olamayacağının göstergesi gibidir.
Kongreler döneminde lider adaylarından birisi de Rauf Bey’dir. Balkan Harbindeki başarılarıyla “Hamidiye Kahramanı” olarak tanınan Rauf Bey, Sivas Kongresi’nde başkan olmak istemişse de M. Kemal tarafından usta bir manevrayla saf dışı edilmiştir. Daha sonra da Malta sürgünleri içinde yer aldığından liderlik şansı azalmıştır.
Rauf Bey daha sonra Lozan’a giderek Mondros’u imzalamaktan kaynaklanan kötü şöhretini silmek istemişse de Lozan heyetinin başına İsmet Paşa’nın tayiniyle bu isteği gerçekleşmemiş ve lider olma şansını tamamen kaybetmiştir.
Felaketler “Lider” Çıkarır
Vahdettin’in Samsun ve çevresindeki olayları bastırmak üzere “geniş yetkilerle donatılmış” bir komutan olarak M. Kemal Paşa’yı seçmesiyle sonraki dönemin lideri tayin edilmiş oluyordu.
Dönemin olağanüstü şartları, siyasi olarak güçlü olsalar da İttihatçılara duyulan düşmanlık, Ali İhsan ve Yakup Şevki Paşaların önce İstanbul’a çağrılıp daha sonra Malta’ya sürgüne gönderilmeleri ve İttihatçıların “vekil”olarak gördükleri M. Kemal’i “geçici” olarak desteklemeleri, Milli Mücadele’nin liderinin M. Kemal Paşa olmasını sağlamıştır.
Paşa’nın iyi bir teşkilatçı olması ve Kurtuluş Savaşı’nın yönetimindeki başarısı liderliğini perçinlemiş, önce üç İttihatçı liderin ölümü ve ardından gerçekleşen tasfiyelerle M. Kemal Paşa kendi kadrosunu kurmuş ve Türkiye’nin rejimini değiştirecek fırsatı elde etmiştir.
Kaynaklar: F. R. Atay, Çankaya II, İstanbul, 1999; K. Çolak, F. Yetim, “Veliaht Vahdeddin ve Mustafa Kemal Paşa’nın Almanya Seyahatiyle İlgili Bazı Tespitler”, Tarihin Peşinde, 2017, S. 17; E. Müezzinoğlu, “Milli Mücadelede İttihatçılar Üzerine Bir Değerlendirme”, İTBAD, S. 8, 2016; N. Akkoç, “Milli Mücadelenin Başlarındaki Gelişmelerin Hatıralar Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, JASS, Volume 6, Issue: 3, 2013; A. Çiftçi, “Milli Mücadelede Liderlik Sorunu ve Kazım Karabekir”, TİTD, S. 50, 2012.
https://medium.com/tr724/milli-mücadelenin-lideri-neden-mustafa-kemal-oldu-626d5db57c37
Bu Yayına Yorum Yapın