Nefret edilmeye alışmak - Hakan Zafer
Bir kitlenin nefret objesi haline getirilmesi kadar o kitlenin nefrete alışık olup olmaması da önemli. Elbette kendiliğinden olmuyor. Bazı kabuller ve yatkınlıkların, bu yönde direnci azalttığını görmek, mevcut manzaradan -en azından buna kör kalmadan kaynaklı- ziyanı azaltarak çıkmaya yarayabilir.
Kendisinden nefret edilmeye alışkın olmamanın teşhisini, ona alışmış başkalarıyla aynı direnci gösteremediğinizde koyuyorsunuz, geç oluyor.
Hele eleştirilmeye kendinizi alıştırmadı, insanlarla bu yönde iletişiminizi kesmesi için korku duvarları ördüyseniz, daha ağır tesir bırakıyor.
Herkesi Memnun Etme Yanılgısı
Merhametten yana aldığınız nasibi elden, dilden çıkana bekçi yaptıysanız, öyle her omurganın rahat rahat kaldıramayacağı cinsten bir yük, yetemeyeceği gerçeğiyle, ancak zorda kalınca tanıştıysanız, kim yaparsa yapsın, hangi gömleği giydirirse giydirsin, gaddarlığı sindiremiyorsunuz.
Hep başkalarının gönlü olsun, herkes memnun olsun diye uğraşmak gibi tutsağı olduğu bir zindanı var insanın. Başkalarıyla tüm iletişimini, onları memnun etmeye dönüştürünce, yerinde alması gereken sert tedbirleri alamıyor, göstermesi gereken soğuk tavırları gösteremez hale geliyor.
Etraf memnuniyetini, “işini yapma rahatlığı” kabul edince, o işin ne olduğundan ziyade, etkisi ve etkiledikleriyle tartılması adet edinilir. Tam bu yerde, Allah rızası tehlikeye girer. Bazen başkalarınca memnuniyetle karşılanmadı diye hayrın terkine, etraf hoşnut diye şerrin devamına sebep olur.
Umursanmanın, meseleyi bir şahsiyet yamasına çevirmeyen başkaca yolları olmalı. Çünkü mümkün olmadığını bile bile emek israfında ısrar etmenin ve elinde rende varmış gibi duygularını yontmanın bedeli ağır ödenir. Mesela, yaptığı işin çapı ne olursa olsun, gönülsüz yapmayı kendine ar sayanlarla, iş olsun diye yapanları bir tutup yan yana getirince, yıpranacak olan kimse bellidir.
Sevinçte, Üzüntüde Kalabalıklık İsteği
Eli ayağı bir birine dolaşan düğün yeri mutlusu gibi sevinince, kaskatı kesilip yerinde donakalan cenaze sahibi gibi üzülünce, hislerine kurban gideni, etraf sahteliğini fark edemediği, hatta hayra yoracak kadar mesafeyi ortadan kaldırdığı için kendisi mutlu diye cümle alemin o mutluluktan pay aldığını düşünmesi veya herkesi kendi yasını tutuyor zannettiğinden, başkalarının sevincine tahammül edememesi gibi düştüğü garip halleri de var.
Hâsılı
Sorun şu, günah, evvelden beri ondan nefret eden bir kalabalığın içinde, ama bu nefretten haberi olmayan kimsenin mi, nefretini gizlemiş, hatta seviyor gibi yapmış, günü gelip fırsatı ele geçirince ortaya saçmış kalabalığın mıdır?
Görünen manzarada tükenmemek için, elde ne kaldıysa, yola uygun harcamaya alışmak gerekiyor. Hani illa da “sürece bir de böyle bak ama mübarek!” cümlesi kurulacaksa, o da şöyle;
Nefret edilmeye de (bu de bağlacı burada önemli) alıştık. Meğer insanın, herkesi birden memnun edemeyeceğini, yalnız ağlamayı ve yalnız gülmeyi de öğrenmesi gerekiyormuş.
Bu Yayına Yorum Yapın