Başka neleri geri alacaksınız İlker Bey? - Adem Yavuz Arslan

Bir önceki yazımda eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un son kitabı ‘Ergenekondan Çıkış’a dair bir analiz yazmıştım.
Özetle; 11.kitabını yazan ve bugüne kadar sayısız röportaj veren Başbuğ’un AKP kapatma davasındaki rolüne, gerek Kara Kuvvetleri Komutanı gerekse de Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde yaşanan tartışmalı karakol baskınlarına, 27 Nisan E-muhtırasına, faili meçhul cinayetlere dair soruşturmalara, Hrant Dink’i hedef haline getiren Genelkurmay açıklamasındaki rolüne, Balyoz belgelerindeki kendi imzasını inkarına kadar cevaplaması gereken sorular olduğunu kaleme almıştım.
DÜN ÖYLE BUGÜN BÖYLE
İlker Başbuğ röportajlarına devam ediyor.
Son olarak Halktv’de 3 saatlik bir program yaptı. Saatler boyunca ne istiyorsa onları anlattı. Genelkurmay Başkanlığı dönemindeki gibi ‘parmak sallama’ alışkanlıklarını sürdürdüğü, karşısındaki gazetecilere ayar verdiği görüldü. Taraf Gazetesi’nden bahsederken ‘o kağıt parçası’ dedi, bazı karakol baskınlarının ardında ABD’nin olduğunu iddia etti.
Aslında Başbuğ’un röportajlarda söyledikleri kadar o röportajları yapan gazeteciler de bizatihi yazı konusu olmaya aday.
Mesela Halk Tv’deki röportajın moderatörü Şaban Sevinç. Objektif ve tarafsızlık gibi ilkeleri geçtim, henüz yargılaması bitmemiş davalar hakkında bile kesin hüküm ifadeleri kullanıp suçlamalarda bulundu.
Kitabın sunumunu yaparken ‘anlatabildim mi paşam?’ dedi. Bol bol sıfat içeren tanımlamalar yaptı. İdeolojik tercihlerinin gazeteciliğinin önüne geçtiği çok belliydi.
Başbuğ’un ayar veren hitaplarına sessiz kaldı. Mesela 3.bölümde Başbuğ’un “Konuyu bilmiyorsunuz, detaylara hakim değilsiniz, soru sorsam kalırsınız. O yüzden soru sormayı bırakın” demesi karşısında sus pus oldu.
Gelelim asıl meseleye.
Önce kısa bir özet yapayım zira zincirin halkalarını atlamamak gerekiyor. Başbuğ 11 Şubat’ta Hürriyet’e verdiği demeçte ; En kritik ve tartışmalı döneminizi ‘Kozmik Oda’ sürecinde yaşadınız. Arama izniniz yıllardır tartışılıyor. Pişman mısınız? sorusuna şu cevabı verdi;
“Hayır, gerekeni yaptığımızı düşünüyorum. Bugün olsa yine Kozmik Oda’yı açardım. Kozmik Oda olayı basında gereğinden fazla büyütüldü. TSK’ya gerçekten samimi duygularla güvenen, seven insanlarımızın psikolojik olarak yüreklerini dağlayan bir olay oldu, üzüntü yarattı. Tenkit edenler olabilir, samimi tenkitlere saygımız var. Ama olayı saptırarak yanlış noktalara götürenlere karşı da pek saygı duyduğumu söyleyemem. Bizim prensibimiz şu oldu: Biz o gün doğru yaptığımızı düşündük, bugün hâlâ öyle düşünüyorum.”
Görüldüğü gibi ifadeler son derece net. Başbuğ ‘kararı ben verdim, bugün olsa yine Kozmik Oda’yı açardım’ diyor. Zaten Hürriyet’te manşete bu cümleyi çekiyor.
Peki sonra ne oldu ?
İKİNCİ AÇIKLAMA DOĞRUYSA BİRİNCİSİ DEĞİLDİR
Başbuğ’un bu ifadelerine eski mesai arkadaşlarından sert tepki geldi.
Bir gün sonra yani 12 Şubat’ta “Başbuğ’a Kozmik Tepki” başlıklı haberde aralarında emekli Oramiral Nusret Güner ve emekli tümamiral Soner Polat gibi Ergenekon sanıklarının Başbuğ’a tepkisi vardı. Eski silah arkadaşları Başbuğ’a Kozmik Oda’nın kapısını açtığı için sert tepki gösteriyordu. Başbuğ’a tepki kervanına Odatv’de katıldı.
Aslında buraya kadar çok büyük bir anormallik yok.
Zira Başbuğ bir şey söylüyor, iddia ediyor. Bu iddiaya karşı başkaları başka şeyler söylüyor, farklı şeyler iddia ediyorlar. Yani her zaman yer yer de olabilecek şeyler.
Ancak her zaman her yerde olmayacak şeyler bu aşamadan sonra geldi.
Yukarıda satırı satırırına alıntıladım. Başbuğ’un Kozmik Oda süreçlerine dair söyledikleri çok net. “Bugün olsa yine Kozmik Oda’yı açardım. O gün doğru yaptığımızı düşündük, bugün hala öyle düşünüyorum” diyor. Bu cümlenin anlaşılmaz bir tarafı yok.
Sonra ‘ne oldu ise’ oldu ve Başbuğ 180 derece döndü.
Halk Tv röportajında uzun uzun ‘ben öyle dedim ama aslında öyle değil’ mealli açıklamalar yaptı. Başbuğ ‘bugün olsa yine açardım’ sözünün ‘kastı aştığını’ söyledi.
Devamında da o gün yaşananlara dair detaylar aktardı.
Başbuğ’un anlattığına göre Kozmik Oda’da arama kararı gelince Genelkurmay’da direnç oluşmuş, savcının çalışması engellenmiş ve Erdoğan’a gidilmiş. Başbuğ, dönemin başbakanı Erdoğan’a Kozmik Oda’ya girilmemesi gerektiği yönünde izahatlarda bulunmuş fakat Erdoğan ‘aranabilir’ dediği için direnilmemiş.
Yani Kozmik Oda’ya giriş siyasi bir kararla olmuş. Bir başka ifadeyle Kozmik Oda’da arama kararı Başbuğ’un değil Erdoğan’ın kararıymış.
Normal şartlarda bir gazeteci ‘Nasıl yani, iki gün önce verdiğiniz röportajda Kozmik Oda’yı ben açtım, yine olsa açarım’ demiştiniz. Bugün ben direndim kararı Erdoğan verdi’ diyorsunuz.Bu iki ifadeden hangisi doğru. İkincisinin doğru olduğunu söylüyorsanız ilk açıklamayı neden yaptınız?’ diye sorar.
Ancak Şaban Sevinç ve Fikret Bila konunun üzerine gitmedi.
Oysa ki Başbuğ’un iki açıklaması taban tabana zıt. Başbuğ ikinci açıklamasının doğru olduğunu söylüyor. Eğer ikinci açıklaması doğruysa birinci açıklaması hilaf-ı hakikattir. O zaman sorulması gereken soru neden gerçeğe aykırı beyanda bulunduğudur. Takip eden soru da ‘başka hangi konularda gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu’ olur.
Başbuğ ‘Kozmik Oda’nın iznini ben verdim, bugün olsa yine verirdim’ sözlerimi geri alıyorum” deyip konuyu kapattı.
Bir diğer nokta ise Başbuğ’un “YAŞ’ta Başbakan’ın uzlaşıcı, Cumhurbaşkanı Gül’ün ise daha ısrarlı davranışlar içinde olduğunu” söylemesi. Başbuğ’un buradaki amacının Erdoğan’a yaklaşmak olduğu açık. Zaten Erdoğan – Ergenekon ittifakı sonrası Başbuğ istikrarlı bir şekilde Erdoğan güzellemelerinde bulunuyor. Son kitabı vesilesiyle verdiği röportajlarda da bu geleneği sürdürdü.
Ancak son röportajında “YAŞ’ta Başbakan uzlaşıcı, Cumhurbaşkanı Gül’ün ise daha ısrarlı davranışlar içinde olduğu” yönündeki beyanları da hilaf-ı hakikat. Çünkü Cumhurbaşkanları YAŞ üyesi değildir. Toplantılara da katılmaz. Zaten Gül’de gayet diplomatik bir dille bu gerçeği hatırlatıp ‘anlattıkların doğru değil’ demiş.
Yani Kozmik Oda açıklaması gibi YAŞ açıklaması da gerçeğe aykırı.
“FİŞLEME BİZİM RUTİN GÖREVİMİZ”
Bir önceki yazıda anlattığım gibi, İlker Başbuğ Hürriyet röportajında Alevilere yönelik provokasyon yapıyor. Başbuğ’a göre Cemaat Alevilere yönelik fişlemeler yaptı ve Alevilerin TSK’dan temizlenmesi için çalıştı. Ayrıca diyor ki, ‘TSK’daki Alevilerin hedef alınması çok tehlikeliydi, çünkü milli orduyu çökertebilirdi’
Başbuğ’a kimse “TSK’da mezhebe dayalı fişleme mi var? Kimin hangi mezhepten olduğunu nereden biliyorsunuz ?” diye sormadığı için diğer başlıklar gibi bu konuda tartışılmadı. Başbuğ’un son açıklamalarını ‘Alevileri Erdoğan-Ergenekon ittifakına katma çabası’ olarak görmek mümkün.
Başbuğ’un Kozmik Oda ve YAŞ toplantılarına dair açıklamalarının gerçeği yansıtmaması gibi Alevilere yönelik ifadeleri de hilaf-i hakikat. Çünkü Ergenekon operasyonları sırasında görüldü ki fişlemeyi yapanlar kendileri.
Dahası Alevilere yönelik fişlemeler münferiden yapılmamış.
Mesela Ergenekon’un askeri kanat sorumlularından olduğu iddiasıyla tutuklanan eski özel kuvvetlerci binbaşı Fikret Emek’in Eskişehir’de ki evinde çıkan cephanelik yanında kapsamlı fişleme dosyaları vardı. İstanbul’da ki çok sayıda kişi ve kuruluşun fişlendiği dosyalarda en çarpıcı olanlar TSK’nın içinde dönük olanlardı.
Fikret Emek, emniyet sorgusunda fişlemeleri kabul edip “Bunlar bizim rutin görevimizdir” dedi.
Şu örnekler Emek’in “rutin görevimiz” dediği fişlemelerden;  “Tümg.Şevket Dingiloğlu-Sol ideolojik yaklaşım içinde, Alevilerle işbirliği içinde. Tümg.Rasim Arslan-İdeolojik sol. Tümg.Volkan Tiryakiler-İdeolojik sol. Kur.Plt.Alb.Adnan Kul-İdeolojik Alevi.Örgütleyici ve idare eden pozisyonunda,Merzifonlu. Kur.Plt.Alb.Ali Kemal Cadoğlu-İdeolojik Alevi yaklaşımında, ekibin her koşulda ön plana çıkartır. Kur.Alb.Metin Çankaya- İdeolojik sol olup, Alevilerle yakın işbirliği içinde. Plt.Kur.Alb.Coşkun ince- İdeolojik sol ve Alevilerle yakın işbirliği içinde. Kendine yakın olanları her durum ve şartta özel olarak kayırmaktadır. 2.Ana Jet Üs.Hrk.K.olup siyasi emellerini gerçekleştirmek istemektedir. Tümg.Mustafa Çotuksöken- Alevi dedesi olup bütün emeli Alevileri Hava Kuvetleri’ne hakim kılmak. Harp okulu’nu hedeflemektedir. Tuğg.Atilla Özler- ideolojik Alevi tutumu içinde. Yandaşlarını gözeten ve koruyucu pozisyonda.alb.İsmet Çıngı’nın emrinde davranmaktadır. Plt.Kur.Alb.Özdilek Öcalan-İdeolojik Alevi.Terörist başının akrabası olduğu iddiaları mevcut. Nüfus kayıt değişikliği yapılmış. oğlunun ismi Baran kzının ismi Berfin.Sık sık ‘Türklerden nefret ediyorum’ ibaresini kullanır. Müh.Alb.Zeki Dikilitaş- Alevi olup EH projelerinde firma yanlısı tutum sergileyen, kendine ve amirlerine menfaat sağlayan biri. Kur.Alb.Doğan Nebol-İdeolojik Alevi tutumu içinde yandaşlarını gözeten ve koruyucu niteliğinde”
Emek’in de kabul ettiği fişlemelerde Alevilerin hedef alındığı çok net. Fikret Emek’in evinden çıkan fişlemelerin benzerlerini başka sanıklarda da gördük.
Mesela emekli Orgeneral Şener Eruygur’un Fenerbahçe Orduevi’ndeki ofisinde ele geçirilen belgelerde yüzlerce bürokrata dair fişlemeler vardı. Özellikle “Dışişleri 1.xls” isimli exell dosyasında diplomatlara dair fişleme notları vardı. Bir başka belgede ise İçişleri Bakanlığı bürokratları vardı.
Fişlemelere başka örnekler vermek mümkün. Fikret Emek’te çıkan belgelerde görüldüğü gibi Aleviler öncelikli hedef olarak fişlenmiş.
Yani, Başbuğ’un Kozmik Oda ve YAŞ’a dair açıklamaları gibi Alevilere dair söylemleri de gerçeğe aykırı. Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir isme ‘yalan beyanda bulunuyor’ denilmez ama gerçeğe aykırı beyanlarını da gündeme getirip ‘başka hangi sözlerinizi geri çekeceksiniz ?’ diye sormak şart oldu.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.