İDEAL BOY ÖLÇÜSÜ NASIL ALINIR? [Hakan Zafer]
İslam, bireyin, inanç ve pratik aşırılığıyla ayağını yerden kesmesine izin vermez. En önde ibadetlerden, tercihe bağlı olanına kadar; hepsi tevazu temellidir. Ayağı yerden kesmişse, sorunludur. Ben, namazdaki kıyamın bu inceliği öğrettiğine inanıyorum.
Gerçeklikten koparacak hiçbir pratik tavsiye edilmediği gibi, gerçeğin insandaki muhatabı aklı devreden çıkaracak herhangi bir tüketimi de kesin dille yasaklar. Hatta devreden çıkarmasını beklemeksizin, en küçük miktarını (alkol, uyuşturucu vs.), yüksek boyutlarda kullanımıyla kural ihlali açısından bir tutar.
Aklın kontrolü yitirdiği durum (duygular dahil), dini övgüyle karşılanamaz. Bu nedenle, kontrolü elinden kaçırmış insanın sıra dışı halleri övülmez; hadiste, bu kimselerin salihlerden sayılmaması tavsiyesine binaen itibar bile edilmez. Varlık içinden sadece akıl edebilenler sınandığı için, aklın iptal olduğu durumlar imtihan dışıdır. Zorunlu haller dışında (uyku, baygınlık, koma vs.), kabloyu çekip imtihan iptal edilemez. Bu kadar üstüne titrenen aklın devre dışı bırakılmasının ayrı cezası olur.
İnanmış bireyden beklenen; somut, fiziki, psikolojik hilelerden; seçme yeteneğini körelten pratiklerden; etkileyiciliği aklın fişini çektirecek şekilde ayarlanmış ortam, heybet ve hoşa gitmelerden uzaklaşmasıdır. Yabancı değil, bu da aklın fiilidir.
Ortam algısını yitirmiş, odaklandığının gerçekliğini önemsemeden, çevresindeki bireyleri birer eşya seviyesine indiren veya gerektiğinde yok sayan, duygularınca kuşatılmış kimseden nefsini kınamasını beklemek beyhudedir. Bu pozisyon, nasihati sertleştirir. Hz. Peygamber’in (sav), savaştığı kimse şahadet getirip saf değiştirdiği halde eylemine devam eden arkadaşlarını, “Kalbine mi baktın!” diye uyarması gibi. Bu, odaklanmış ve yok sayan birinin, yeni girdi ile -ki burada şahadet- odağı dağıtarak, düşüncesini yeniden organize etmesi gerektiği yönünde sert bir ikazdır. Bize düşen, insanı yok saymış veya bir eşya seviyesine indirmişken, biri, “daldın gittin, hayırdır?” diyerek elini gözümüzün önünde sallıyorsa, bulanıklaşan odağı dağıtıp gerçeğe göz kırpmaktır.
*****
Sevgili okuyucu!
“Çok uzun yazınca okunmuyor” bahanesini, (tabii ki siz hariç) bazı okurların elinden böylelikle almış olduğum bu kısa yazıyı buraya kadar okumanızı takdir ediyorum. Ancak yine de “Anlaşılmıyor” ya da “Aslında ben anlarım da sen anlatamamışsın.” demekteyseniz size, bir cümleden hareketle özet yapıp kendimi affettirebileceğimi düşünüyorum.
1936’da General Franco ihtilaliyle başlayan İspanya İç Savaşının sonlarına doğru, sürgüne gittiği Fransa’da bir köye geleli daha birkaç gün olmuşken son nefesini vermiş şair Antonio Machado, yazdığı bir kitabın kahramanını şöyle konuşturur; “Boyunun ne kadar uzun olduğunu tam bilmen için yerle bağını asla koparma!”
Havalanmış adamın boyu ölçülmez. Boy ölçüsü, ayak yere basarken alınır. Yerden yükselten ne varsa ayağın altından alınınca gerçek uzunluk ortaya çıkar. Ne yapıp edip ayağı yerden kesmemeli. Çünkü insana kendini büyük bildiren ölçüm, yanlış gelmez. Hoşuna da gider gitmesine de kendini büyük bilmenin neticesi, gerçekte küçük omzuyla kaldıramayacağı yükün altına girmektir.
Bu Yayına Yorum Yapın