UĞRADIĞIM HAKSIZLIĞA GEREKÇE BULMAM! - Mehmet Efe Çaman
#743BebekHapiste #DünyaÇocukGünü Dünya Çocuk Hakları Günü #GünOlurBelki #WorldChildrensDay
15 Temmuz askeri darbesi gerekçe gösterilerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuken hala geçerli olan anayasası ve mevcut kanunları ihlal edilerek, insanlar hukuk tekniğine, akla-mantığa, ahlaka aykırı şekilde darbeyle ilişkilendirildi. Tutuklandı, hapse atıldı, işini kaybetti, işkence gördü, insanlar. Kimi Türkiye’den kaçarken hayatını kaybetti, kimi evladını veya eşini. Kiminin annesini içeri aldılar, kendisini bulamadıklarından, kiminin babasını. Ağabeyi, kardeşi, ablası zulme uğrayanlar var, tek tük değil ama. Oldukça kabarık sayılar!
Siyaset Bilimci Ahmet Kuru Hocanın eleştiri yazısını (Cemaat Neden Hala Varlığını Sürdürüyor) okuduğumda, bunlar aklıma geldi. Başka şeyler de tabii. Ama en çok bunlar! İnsanlar. İnsanlardan bahsetmeli, insanları konuşmalı, insanları düşünmeli, hissetmeli, onlara acımalı azıcık dedim. Onları istatistikî verilere veya bir kategoriye indirgemeden önce, her bir bireyin ve sevdiklerinin biricik oldukları, her birinin bir hayatı olduğu, hayalleri ve sevdaları mesela, her birinde özlemler ve tutkular, zafiyetler ve kaygılar, ne bileyim, her birinin bir yüreği olduğunu mesela, düşünmeyecek miyiz? Düşünmemeli miyiz, her birinin başından geçenleri, öykülerini ve maceralarını, korku ve kâbuslarını, ne dersiniz? Sayıları kabarıktır, evet! Birbirlerine tek dedikleri, sabret! Sabret! Gelenler aklıma, içimi karartsa da, yazmak hatta, aktarmak kağıda zor olsa da, ne dersiniz, bakmaksızın, hissediverip acılarını kendiminmiş gibi, ansızın; başladım duyguları yazmaya. Yazıyı okuduğumda aklıma bunlar geldi, geliverdi. Hep sayılarını düşündüm – ne çoktular! Yine de tek-tek her birinin apayrı hikâyeleri vardı. Birden etrafımı buz gibi bir his sardı!
Cemaat neden varlığını sürdürüyor bilemem. Ahmet Hoca sanırım biliyordur. Benim eksiğim pratikte. Hep öyle oldu gerçi. Çünkü topluluktan hazzetmedim hiç – tek başına düşünmek riskli de olsa bazen. Yalnız düşünmeyi seçtim yine de ben. Başkalarına katılmamayı gerektirmiyor, yalnız olmak. Başkalarını savunmamayı gerektirmiyor, bir gruptan olmamak. Başkalarına üzülmemeyi gerektirmiyor, benim canımın acımaması. Ki acıyor! Hem de salt benim ve ailemin uğradığı haksızlığa benzeyen haksızlıkların, bu hedef alınmış zavallıları hedef aldığından dolayı değil. Yani, bana olanın aynı oldu da şimdi aynı takımdaymışız gibi onları savunayım motivasyonu yok bende – önceden de hiç olmadı onu söyleyeyim! Aksine, Uğur Mumcu’nun, Bahriye Üçok’un, Turan Dursun’un ya da Sivas’ta yakılanların canlarına ne kadar üzüldüysem, başörtüsünden dolayı okuluna giremediğinden gözyaşı döken Kocaeli Üniversitesi’ndeki öğrencilerime de o kadar üzüldüm. Ya da Hrant Dink’in başına gelen suikast ile Cizre’de uzaktan ağır silahlarla yıkılan evin sakinlerine yapılanı ayrı görmedim hiç. Nazım Hikmet Ran ile Halide Edip Adıvar’ı birleştiren yurtdışına kaçış, Türkiye’den geçen yıl geri dönmemek üzere çıkan yüz binlerin hikâyesinden farklı mıydı? Farklı olduğunu düşünsem bu yazıyı yazmazdım ki!
CEMAAT’LE TEKNİK BİR MÜCADELE YOK BUGÜN. OLAN NE PEKİ? MUHALİF BİRÇOK KİŞİYİ, ÇOLUK ÇOCUK, YAŞLI, HAMİLE, BEBEK, ZAVALLI DURUMDA NE KADAR İNSAN VARSA ÜZERİNDEN ACIMASIZCA GEÇEN BİR SOSYAL BULDOZER VAR. CEMAAT AHMET BEY’İN ÖNERDİĞİ GİBİ LAĞVEDİLİRSE EĞER, BU SOYKIRIMCI TAKİBAT POLİTİKASI BİTECEK Mİ?
Cemaat’ten olduğu gerekçesiyle insanların üzerine dehşetli giden bu muktedir korkunç canavar Leviathan, dişleri arasına aldıklarını kimin kimden olduğuna işin özünde bakmaksızın, kendini tarihe değil, tarihi kendine uydurmaya çalışarak, alarak arkasına nefreti sevmeyi seçmiş yıkık insanları, görmediği bir zulmü yapıyor bu toprakların! Yazmayalım mı bunu? Cemaat neden varlığını sürdürüyor bilmem. İlgilenmem de ayrıca – bana ne? Ama devlet olduğunu iddia eden, benim devletimse, işlediği günahlar beni bağlar. Vatandaşıyım ne de olsa – sadece kâğıt üzerinde bile kalmış olsa artık! Öyle ya; artık çocuğu olanlara doğum belgesi, pasaportunun süresi bitenlere pasaport düzenlemeyen, işi düşüp de ezkaza başvuranın kimliğine bile el koyulan uygulama çoğunun kanıksadığı bir sıradan muamele de olmuş olsa, bana söz söyleme hakkı düşer zalimin zulmüne. Gerekçe aramam hem de, başıma, başına, başımıza gelenlere! Cemaat neden varlığını sürdürüyor, bunu bilmem de, varlığını sürdüren ceberut bir rejime neden karşı duyduğumu unutmam! Uğradığım haksızlığa açıklama devşirecek kadar naif olmadım hiç! Çok sağlıklı bir egom vardır – kendime yapılanı unutmam! Hele çocuğuma yapılanı? Asla! Neden varlığını sürdürüyor Cemaat, neden ilgilenmem söyleyeyim: çünkü Cemaat sürdürmese de varlığını, bu rejim sürdürecek zulmünü. Tıpkı yüz binlere zulüm edilirken gerekçe bulan engin hayal gücü ve çirkefi gibi zalimlerin, Cemaat olmasa da, “FETÖ” var olmaya devam edecek! Çünkü zaten var olmayan bir şey yok da olmaz! Çünkü ne o, ne de ortakları 17 Aralık’ta sarıldıkları hayatta kalma ipini bırakmaz, bırakamaz! Şimdi duygusal kısmı geride bırakalım da, akıl yürütelim ve sorular soralım biraz olur mu?
Ben nasıl hiç katılmama hakkına sahiptiysem, sizler de sahiptiniz
Cemaat kendine Hareket diyor. Ona destek verenler kendilerini böyle tanımlıyor. Bu böyle değildir diyemeyiz. Sivil toplum mu değil mi diye spekülasyon yapmadan, durumdan vazife çıkarmaya, zayıfken ben kendimi nasıl aklarım çabasına girmeksizin, Cemaat’in bir dönem bünyesinde olmuş herkesin önce kendisine, sonra da herkese dürüst olmasında yarar var: ne kadar merkeziyetçi bir karar alma yapısı ve hiyerarşisi olduğu iddia edilirse edilsin, bu tür organizasyon yapılarına katılım rıza ve gönüllülük ilişkisine dayanıyor. Eğer yanlış biliyorsam düzeltin. Ayrılmak isteyene engel mi olunmuş? Ben nasıl hiç katılmama hakkına sahiptiysem, sizler de sahiptiniz. Kaldı ki ayrılan bir sürü insan var, yalan mı? Bu insanları Cemaat’te zorla tutan mı oldu? Bilmiyorum soruyorum! Oldu mu? Benin gördüğüm kadarıyla olmadı! Yani isteyen “haydi bana eyvallah” diyor, ayrılıyor. Mesele ne? Yani bireysel tercih kullanarak – varsa – hiyerarşik sistemin dışına çıkmak olanaklı.
Şimdi sadede geleyim bu saptamalardan sonra. İnsanların dini liderlere bazı “özellikler” atfetmeleri – rasyonel ya da değil, buna hiç girmeden – İslam’da da, diğer dinlerde de çok sıklıkla karşılaşılan bir durum. Adam inanıyorsa çıkıp da ona argüman getirmeye ve yolundan çevirmeye kalkmak akıl karı değil. Çünkü adı üstünde, bu tip şeyler inanç meselesidir. İnanan inanır, inanmayanı zorlayan yok. Bu inanç düzleminde vuku bulan bir şey. Mantıklı veya mantıksız – inanıp inanmamaya herkes kişisel bazda karar verir. Buna doğru-yanlış skalasıyla yaklaşmak saçma. Bunları yazan, rasyonel bir kafa, ayrıca tümüyle din sosyolojisinin bakış açısı yansıtılarak yazılıyor bu satırlar!
Evet, Cemaat hata mı yaptı, yaptıysa nerede yaptı, bunun gibi şeyler tartışılsın, tartışılmalıdır serbestçe. Ancak: bütünsel olarak – hatta topyekun – kriminalize edilmiş, şeytanlaştırılmış, tüm sorunların başı ve sonu ilan edilmiş ve dahası en alt sosyal kademelerine kadar dehşetli bir zulme uğratılmakta olan bir kitleden bahsederken, bu insan topluluğunu bir tür yeknesak ve homojen grup gibi ele almak ne derece mantıklı? Sormayalım mı bunu? Cemaat ile kurumsal ve teknik bir mücadele yok bugün. Aksine muhalif birçok kişiyi ezerken sistem, onlara cemaatçi kulpu takıyor. Kaldı ki Cemaat ile bağı olsa ne olur? Yasalarda dini cemaatlere girmeyi engelleyen bir engel mi var? Kemalistler darbe yapınca tüm Atatürkçüleri toplasalar, çocuklarına iş ya da pasaport vermeseler, bunu da kabullenir mi toplum? Farkı ne? Ya da, komünist bir yasa dışı örgüt suç işlemiş olsa, mesela. Bu, bütün komünistleri zan altında bırakır mı? Zan altında bıraktı diyelim. Tutuklanmalarını haklı çıkartır mı? Dedim ki: Cemaat’le teknik bir mücadele yok bugün. Olan ne peki? Muhalif birçok kişiyi, çoluk çocuk, yaşlı, hamile, bebek, zavallı durumda ne kadar insan varsa üzerinden acımasızca geçen bir sosyal buldozer var. Cemaat Ahmet Bey’in önerdiği gibi lağvedilirse eğer, bu soykırımcı takibat politikası bitecek mi? Bu konuda emin değilim!
Bu kadar saf mıyız cidden
Anti parantez belirteyim. Benim gibi bu türden “insan hakları” çerçevesinde yorum yazısı yazıp Cemaat’ten olanların ya da Kürtlerin, ya da ne bileyim herhangi bir Erdoğan rejimi muhalifinin haklarını savunanlar da “Cemaatçi” olarak takibata alınıyor, bilmem farkında mısınız? Cemaat lağvedilince bizim bu sorunlarımız da çözülecekse eğer, lağvedilsin madem, değil mi? Bu kadar saf mıyız cidden?
KEMALİSTLER DARBE YAPINCA TÜM ATATÜRKÇÜLERİ TOPLASALAR, ÇOCUKLARINA İŞ YA DA PASAPORT VERMESELER, BUNU DA KABULLENİR Mİ TOPLUM? FARKI NE? YA DA, KOMÜNİST BİR YASA DIŞI ÖRGÜT SUÇ İŞLEMİŞ OLSA, MESELA. BU, BÜTÜN KOMÜNİSTLERİ ZAN ALTINDA BIRAKIR MI? ZAN ALTINDA BIRAKTI DİYELİM. TUTUKLANMALARINI HAKLI ÇIKARTIR MI?
15 Temmuz sonrası “Cemaat liderliği” neden gerekli dersleri çıkartmadı diyor Ahmet Hoca. Hangimiz 15 Temmuz sonrası demokrasi erozyonunun tam bir çöküntüyle sonuçlanacağını gördük ki? Ahmet Bey gördüyse neden bu yazıyı 16 Temmuz’da yazmadı da aradan bunca yıl geçmesini bekledi? Evet doğru. Biz sosyal bilimciler müneccim değilizdir. Ama “Cemaat yönetimi” müneccim olmalı. Bu mudur? Bakın merkeziyetçilik ya da bulunulan koşullara ayak uydurulması gibi eleştirilere kulak kapatmıyorum. Aksine hak veriyorum. Yani, Ahmet Bey’in dediklerinin tümüne eleştiri yapmıyor, aksine bazı kategorik noktalarda eksik bulduğum noktalara değiniyorum. Karalama yazısı değil bu. İşin teolojik kısmı beni inanın hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Bu tür konulara sosyal bilimci gözlükleriyle bakıyorum. Bir de insan hakları savunucusu gözüyle. Cemaat içindeki karar alma süreçleri nasıl işler bilmiyorum. Bir şeffaflaşma talebi varsa, bunu dillendirsin insanlar. Ve işe kendilerinden başlasınlar. İçe kapanmayıp, samimi şekilde şeffaflaşmakla başlayabilirler bugünden tezi yok. Taban bunu talep ederse, sanırım bu ütopik olmaz. Ama dediğim gibi, önerme, eğer bu karar alma süreçleri şeffaf değilse. Söylediğim üzere, bunu bilebilecek konumum yok. Bildiğim, sivil toplumlar şeffaf olur. Ama tabanla iletişime girmeden, “dükkânı kapa git” tutumunu aklım almıyor. Bu çok “lider merkezli” bir bakış açısı çünkü. Ve teklif edilen stratejinin ruhuna ters! Anlatabiliyor muyum? Yani bir taraftan insanlara birey olun demek (ki ben tüm hayatım boyu öğrencilerime ve herkese birey olmanın önemini ve gereğini anlattım!), diğer taraftan “lider dükkânı kapar iş biter” demek, büyük bir çelişki, hafif değimiyle! Bu önerme, bu iş zaten sivil toplum değildi, hiç olmadı demekle aynı anlamda çünkü. Eğer bu doğruysa, yani bu iş sivil toplumla alakası olmayan, amacı salt siyasi üst yapıya sirayet amacı güden bir yapıdır türü bir savsa ortaya atılan, bu savın sahibinin çıkıp, Erdoğan’dan rejimiyle nasıl bu kadar benzer bir pozisyona geldiğini detaylı olarak izah etmesi gerekir.
15 TEMMUZ SONRASI “CEMAAT LİDERLİĞİ” NEDEN GEREKLİ DERSLERİ ÇIKARTMADI DİYOR AHMET HOCA. HANGİMİZ 15 TEMMUZ SONRASI DEMOKRASİ EROZYONUNUN TAM BİR ÇÖKÜNTÜYLE SONUÇLANACAĞINI GÖRDÜK Kİ? AHMET BEY GÖRDÜYSE NEDEN BU YAZIYI 16 TEMMUZ’DA YAZMADI DA ARADAN BUNCA YIL GEÇMESİNİ BEKLEDİ? EVET DOĞRU. BİZ SOSYAL BİLİMCİLER MÜNECCİM DEĞİLİZDİR. AMA “CEMAAT YÖNETİMİ” MÜNECCİM OLMALI. BU MUDUR?
Ademi merkeziyetçi ve şeffaf bir yapı gerekliliği bir gerçek. Türkiye’de hangi toplumsal hareket veya STK bu yapıyı sağlamış, bunu irdelemek lazım ama. Çok seslilik iyidir. Bu şeffaflığı tetikler. Ama, dükkanı kapa yaklaşımı, sadece rejimin tezlerini doğrular bir tutum olarak algılanır. Ben şahsen Cemaat dışı bir birey olarak bunu böyle okurdum. Yani “biz hata etmişiz, bak dükkânı da kapıyoruz” dedikten sonra, bunun rejim diskurunun kabulü, dahası özür manifestosu olarak okumamanın nasıl mümkün olacağını düşünmek gerekir kanaatimce. Bu, yapılan kısmi hatalardan dolayı muhasebe yapılmasın anlamında okunmasın. Fakat kolektif hata türü bir yaklaşım, akla ve mantığa (ve suçun şahsiliği gibi birincil önemde bir hukuk ilkesine!) tepeden tırnağa ters.
Benim tavsiyem: açık olun, özeleştiri de yapın, ama uğranılan zulmün gerçek olduğuna inanın! Neden mi? Çünkü gerçek de ondan! Ve asıl sorunumuz bu zulümdür! Uğradığım haksızlığa gerekçe bulmam!
Kaynak: http://www.tr724.com/ugradigim-haksizliga-gerekce-bulmam/
Bu Yayına Yorum Yapın