ELDE VAR BİR FOTOĞRAF 1-2 | Adem Yavuz Aslan


TRUMP İLE ERDOĞAN FARKLI DÜNYALARDA…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Sean Spicer, geçen haftanın son basin toplantısı için kameraların karşısına geçtiğinde ABD’li gazetecilerin Erdoğan’ın seyahatine dair sorularına muhatap oldu.
ABD’li meslektaşlar -diplomatik bir dille- ‘Erdoğan neden geliyor?’ dediler.
Türkiye’de yaşanan anti demokratik uygulamalar, hukuksuzluklar ve gazetecilere yönelik cadı avı burada da takip edildiği için bu tür soluların sorulması normaldi.
Sözcü Spicer ise ‘Mısır ve Çin liderlerinin ziyaretlerinden’ örnekler verdi. Mealen ‘biz otoriter rejimlerle de çalışıyoruz’ demiş oldu.
Bir kaç dakikalık bu diyalog Türkiye’nin nereden nereye geldiği, daha doğrusu nereden nereye düştüğünü göstermesi açısından önemliydi.
Çok değil bir kaç yıl önce Washington’da Türkiye parlayan bir yıldız olarak gösteriliyor, Türkiye ile ABD arasında ‘ortak değerler’den bahsediliyordu.
Bugün o eski Türkiye’den eser yok.
Artık içinde Erdoğan geçen cümlelerin bir yerinde de ‘diktatör’ lafı mutlaka yer alıyor.  ABD yönetimi ise ‘ortak değerler’den değil ‘benzer çıkarlardan’ bahsediyor.
Yani, Erdoğan çok da hoş karşılanmadığı bir başkente geldi.
Ancak Erdoğan’ın Washington ziyareti ve ABD Başkenti’nde yaşananlara dair anlatacak çok şey var.
Erdoğan’ın Washington’a keyifsiz geldiği uçağındaki iki düzine gazeteciye yaptığı açıklamalardan belliydi.
Büyük umutlar beslediği Trump yönetiminden hayal kırıklığı yaşıyordu.
Üstelik, çok değil bir hafta önce ‘sır küpü’ Hakan Fidan, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, sözcüsü İbrahim Kalın ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ buradaydı ve umduklarını bulamadıkları gibi beraberinde YPG’ye silah kararı ile döndüler.
Türk heyeti herhangi bir şekilde basın ile temas kurmazken ABD tarafıda ziyaretlere dair bir paylaşımda bulunmadı.
Trump, Türkiye’nin tepkisini bile bile, üstelik Erdoğan’ın ‘birinci halkası’ Washington’da iken YPG’ye silah yardımı kararını imzalayarak aslında ‘kitabın ortasından’ bir mesaj vermiş oldu.
Dolayısıyla bu konuda radikal bir politika değişikliği beklemek hayalcilik olur.
ZARRAB ERDOĞAN İÇİN ‘KİŞİSEL MESELE’
Erdoğan’ın Beyaz Saray randevusunda önemli gündem maddelerinden birisi şüphesiz Suriye’de ki gelişmeler ve YPG mevzusu.
Ancak Erdoğan’ın ajandasında Zarrab ve Gülen gibi başka gündem maddeleri de var.
Hatta Zarrab için ‘en önemli gündemi’ demek mümkün. Çünkü Erdoğan için mesele fazlasıyla ‘kişisel’ ve New York’ta ki mahkemede taraf sayılır.
Bu yüzden davayı siyasi zemine çekip politik manevralarla çözüm arıyor. Lobi şirketleri ile anlaşmak da bu ‘çözüm arayışları’nın parçası.
Uzun süredir Trump üzerinde etkili olmak için çareler arayan ve bunun için ‘kesenin ağzını açan’ Erdoğan, ABD ziyareti öncesi yeni bir lobi anlaşması daha yaptı.
PRWeek’te yer alan detaylara göre Türkiye, PR şirketi Burson-Marsteller ile yıllık 1.1 milyon dolarlık bir anlaşma yaptı.
Erdoğan’ın çalıştığı başka şirketler de var.
Trump’ın yakın arkadaşı ve Zarrab için Türkiye’ye gelip Erdoğan ile pazarlık yapan NY eski belediye başkanı Rudy Giuliani’nin şirketi, adının karıştığı skandallar sonrası istifa etmek zorunda kalan General Flynn’in şirketi, Gülen aleyhine kampanyaları yürütmesi için yüklü miktarda para verilen Amsterdam hukuk bürosu başta olmak üzere irili ufaklı 10’dan fazla lobi şirketi Erdoğan için çalışıyor.
Tabi bir de resmiyette lobi şirketi olarak gözükmeyip Erdoğan rejimi için çalışan think-thank, eğitim kurumu, STK ve kamu görevlileri var. Söz konusu faaliyetler için ödenen para ise sır gibi saklanıyor.
Kulislerde ilginç rakamlar dolaşıyor fakat teyidi mümkün değil.
ABD KONGRESİ VE MEDYADAN ‘HOŞ GELMEDİN’ MESAJI
Ayrıca Beyaz Saray önünde miting düzenlemek gibi ‘üçüncü dünya ülkelerine özgü’ taktikler de deneniyor.
Tüm devlet imkanları kullanılarak mitinge adam toplansa da katılım 200’ü bulmadı. Gelenlerin büyük bir kısmı ‘resmi görevliler’ olurken kalanlarda Bahçeşehir Üniversitesi’nin DC kampüsünden getirilen öğrencilerdi.
Katılımın düşüklüğü Erdoğan’ın da canını sıkmış olmalı ki kalabalığın olduğu yere uğramadı bile.
Erdoğan’ın şehre ayak baktığı saatlerde iki önemli gelişme daha oldu.
Birincisi ABD Kongresi’nden 70’den fazla üye (hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler) ortak bir mektup yazarak Erdoğan’a sert eleştiriler yönelttiler.
Başkan Trump’a hitaben yazılan mektupta Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekildi. Muhaliflerin hapse atılmasından referendum da yaşanan usulsüzlüklere kadar bir çok başlıkta eleştirilerin sıralandığı mektup hayli sert bir tona sahipti.
Aralarında ABD siyasetinin önemli figürlerinin olduğu isimlerce imzalanan mektup Türkiye’nin Washington’dan nasıl göründüğüne dair önemli bir gösterge.
Öte yandan dünyaca ünlü insan hakları kuruluşu Human Rights Foundation (HRF) tam sayfa ilan vererek Erdoğan’a ‘hoş gelmedin’ dedi. Türkiye’de ki insan hakları ihlallerine dikkat çeken vakıf Erdoğan’a sert tepki gösterdi.
WASHİNGTON POST GÜLEN’İN MAKALESİNİ YAYINLADI
Sert eleştiriler içeren Kongre mektubunun hemen ardından ise Washington Post’ta Fethullah Gülen’in makalesi yayınlandı.
Erdoğan’ın Gülen’i istemek için Washington’a geldiği anlarda Washington Post gibi ABD siyasetinin nabzının attığı bir gazetede Gülen’in makalesinin yayınlanması önemli bir göstergeydi.
Bunu hem Trump hem de Erdoğan’a açık bir mesaj olarak yorumlamak mümkün.
Kaldı ki, Erdoğan’ın ziyareti vesilesiyle yazılan başyazılarda, analizlerde Erdoğan’a çok ağır eleştiriler getiriliyordu.
GÖZDEN UZAK BİR SEYAHAT
Normal şartlarda ABD başkentine gelen liderler bu ziyaretleri bir PR fırsatı olarak görürler. Önemli medya organlarına demeçler, think thank kuruluşlarında konferanslar verirler.
Ancak milyonlarca dolar parayı lobi şirketlerine akıtan Erdoğan’ın DC’de halka ve basına açık bir programı yoktu.
Başlı başına bir yazı konusu ama yeri gelmişken değinip geçmekte fayda var: Eğer satacak bir hikayeniz yoksa, yani ülkeniz de pazarlayabileceğiniz güzel şeyler olmuyosa milyonlarca dolara lobi şirketleri de tutsanız, perde gerisinde ‘başka kanalları’ da devreye soksanız işe yaramıyor.
Medya organlarının kapatılıp gazetecilerin tutuklandığı, on binlerce masum insanın cezaevlerine doldurulduğu, işkence-adam kaçırma, devlet eliyle gasp gibi ağır suçların ayyuka çıktığı bir ülkeyi sihirbazlar bile güzel gösteremezler.
TRUMP KENDİ DERDİNDE
Erdoğan için Washington seyahati hayati öneme sahip. Fakat Trump’un öncelikleri farklı.
YPG konusunda Erdoğan’dan farklı düşündüğünü silah kararı ile gösterdi. Zarrap ve Gülen konusunda ise çok fazla bir şey yapması beklenmiyor çünkü her iki konu yargının alanına giriyor.
Dolayısıyla Erdoğan’ın beklentilerini karşılaması kolay değil. Siyasi destek alsa bile pratikte işler istediği gibi gelişmeyebilir.
Açıkçası Erdoğan için o kadar yolu tepmesinin tek nedeni Oval Ofis’de verilecek bir kare fotoğraf. Uygar dünyada giderek yalnızlaşan, özellikle de referendum sonrası meşruiyet sorunu yaşayan Erdoğan’ın bu fotoğrafa ihtiyacı var.
Erdoğan’ın şehre ayak bastığı saatlerde patlayan bir skandal Trump’un başını çok ağrıtacak. Washington Post ve New York Times gazetelerinin haberine göre Trump’ın Oval Ofis’te Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ve Rus Büyükelçi Kislyak ile görüşmesinden, istihbarat kaynağının ifşası olarak görülebilecek şekilde gizli bilgileri paylaştığını iddia etti.
Haber Washington’da bomba etkisi yaptı.
Beyaz Saray yetkilileri açıklama üstüne açıklama yaptılar fakat ABD medyası saatler boyunca Oval Ofis’te yaşanan skandalı tartıştı.  Kaldı ki ABD medyası günlerdir Trump’ın FBI başkanı James Comey’i kovmasını tartışıyordu.
Trump yönetiminde yer alan bazı isimlerin Rusya ile bağlantılarını araştıran FBI Başkanının soruşturma sürerken görevden alınması ABD de büyük tartışma doğurmuştu. Comey tartışması bitmeden Rusya’ya sızdırılan gizli bilgiler skandalı patladı.
Hal böyle olunca Erdoğan’ın Washington ziyareti ne Trump’ın ne de ABD medyasının öncelikli gündem maddesi olabildi.
YENİ BİR ‘SİFONU ÇEKMEYİN MESAJI MI ?’
Gelelim Türkiye’de heyecanla beklenen ortak basin açıklamasına.
Erdoğan ile Trump yaklaşık 20 dakika süren ikili görüşme sonrası kameraların karşısına geçtiler.
Açıklamalara bakılırsa toplantıda her iki tarafında tutumlarında bir değişikliğe gitmediği görülebiliyor. Terör örgütleri tanımında bile iki ülke arasında büyük uçurum var.
Trump -alışılmadık şekilde- yazılı açıklama okudu ve açıklamasının satır aralarında Erdoğan’ın hoşuna gidecek şeyler pek yoktu. Zaten çok kısa bir açıklama yaptı.
Erdoğan’ın gerginliği ise dikkat çekiciydi.
Açıklamaları Cüneyt Zapsu’nun 2006 Mayıs’ında Washington’a yaptığı seyahatte dile getirdiği ve Türkiye’de çok tartışılan ‘Sifonu çekmeyin…’ diyaloğunu hatırlatacak türdendi.
Erdoğan sık sık iş birliklerinden, bölgesel dengelerden bahsederek ‘bana ihtiyacınız var ‘ mesajını vermeye çalıştı ama Trump mesajı aldı mı belli değil.
Yazının girişinde de söylediğim gibi, ABD için Türkiye artık ‘stratejik müttefik’ değil. Erdoğan konuşmasında sık sık ‘stratejik müttefiklik’ vurgusu yaptı ama o köprünün altından çok sular aktı.
Düne dair en ilginç notlardan birisi de şuydu; Trump ile Erdoğan görüşürken Zarrab davasının eski savcısı Pret Bharara ‘umarım bu görüşme kayıt altına alınıyordur’ diye tweet attı.
Anlayana sivri sinek saz …

Elde var bir fotoğraf – 2


HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN – WASHINGTON, Tr724
17 Mayıs 2017’de bu köşede, Erdoğan’ın günübirlik Washington ziyaretine dair notları aktarırken elde var bir fotoğraf başlığını atmıştım.
Erdoğan’ın çok önem verdiği, ‘dönüm noktası olacak’ dediği seyahatte istediğini alamadığını, hanesine ‘başarı’ olarak yazdırabileceği tek şeyin Başkan Trump ile çekilmiş bir kare fotoğraf olduğunu anlatmıştım.
4 GÜNÜN BİLANÇOSU; YİNE 1 FOTOĞRAF
Erdoğan Birleşmiş Milletler’in 73.Genel Kurul çalışmaları için 4 günlüğüne ABD’ye geldi. New York’ta temaslarda bulunan, BM Genel Kurulu’nda konuşan Erdoğan Çarşamba akşamı geç saatlerde Almanya’ya uçtu.
Peki New York’ta neler oldu ? Kim ne dedi, ne aldı? ‘Ne aldı’ kısmı aslında politik anlamda. Yoksa Emine Erdoğan’ın yaptığı alışveriş en azından benim gündemimde değil.
Erdoğan ABD ziyaretine ‘Can’ uçağı ile geldi.
Malum olduğu üzere bu uçak Tunus’un devrik diktatörünün uçağıydı. Türkiye tarafından satın alındı, yeniden dizayn edildi ve Erdoğan’ın emrine verildi.
Bu uçağı gündeme getirmemin nedeni şu; malum olduğu üzere Erdoğan son günlerde yine ‘yeni uçan sarayı’ ile gündemde.
Katar’dan alınan Boeing 747-8 uçağı şu anda yeniden dizayn ediliyor.
Daha önce alınan Airbus A-330 ile birlikte filo da (bu arada Erdoğan’ın emrindeki filoda toplam 16 uçak oldu) 3. geniş gövdeli uçak oldu Katar’dan alınan uçak. Fakat THY 9 Nisan’da Kamu Aydınlatma Platformu’na resmi yazıyla ‘CAN uçağının satıldığını’ bildirdi.
Malesef Türkiye’de gazete ve gazeteci bırakmadıkları için uçağın kime ve hangi fiyattan satıldığı sorulamadı.
İşte o ‘satıldı’ denilen uçak o gün bugündür Erdoğan’ın altında. ABD’ye de bu uçakla geldi.
‘Ee ne olmuş’ diyenlerdenseniz ‘yalan beyanda’ bulunmanın sizce bir sakıncası yok demektir.
‘ALEM LİDER GÖRDÜ’ MÜ?
Gelelim detaylara…
Her zaman olduğu gibi Erdoğan’ın bu seyahatini de sadece Havuz medyası izleyebildi. ABD’li gazeteciler dahil, Havuz dışında kimsenin Erdoğan’a soru sorma, mikrofon uzatma imkanı yoktu.
Hal böyle olunca ‘steril bir ortam’ oldu Erdoğan için. Ne tutuklu gazeteciler ne de Türkiye’deki hukuk ihlalleri sorulabildi.
Beraberinde getirdiği Havuz yazarları ise Erdoğan’ı yere göğe sığdıramadı. Erdoğan’ın konuşmasını ‘devrim niteliğinde’ buldular. Hatta kamuoyunun ‘Kabataş Yalancısı’ olarak tanıdığı Havuz yazarlarından birisi ‘Alem lider görsün’ başlıklı bir yazı yazdı.
Her ne kadar Erdoğan konuşurken -bir çok Arap ülkesi dahil- çok sayıda lider salonu terk etse de önemli değil yandaşlar için. Hatta onların sicilinde boş sıraları fotoşopla doldurmak bile var nasılsa.
Peki gerçekten Erdoğan devrim niteliğinde bir konuşma mı yaptı? Aslına bakılırsa Erdoğan yeni bir şey söylemedi. Eğer son yıllardaki konuşmalarına bakarsanız paralel içerikler var.
Kendi içinde tutarlı olsa da yeni bir şey yoktu.
Yine BM’nin yapısal sorunlarına dikkat çekti, Suriye’de yaşanan kriz ve Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı milyonlarca mülteciden bahsetti, dünyanın adaletsiz uygulamalarından dem vurdu.  Erdoğan’ın çok vurgu yaptığı, troll ordusunun TT yaptığı ‘dünya 5’ten büyüktür’ söyleminin ABD ve Batı medyasında alıcısı çıkmadı.
Bu yılki konuşmanın geçmiş yıllardan farkı olan bölüm Cemaat ile ilgiliydi. 2016, 2017 konuşmalarında da Cemaat’e yönelik suçlamalar vardı fakat bu yıl daha uzun ve daha keskin ifadelerle ABD’ye yüklendi.
Cemaatin ‘kaçak yollardan öğretmen getirip çalıştırdığı’ gibi akla ziyan bölümleri yanında ABD eğitim sistemine dair eleştiriler de getirdi. Erdoğan’ın Cemaate yönelik eleştirileri sadece BM Genel Kurulu’yla sınırlı değildi.
ABD temaslarının tamamında gündemi Cemaat’ti. Her platformda Cemaati gündem yaptı.
İKİ LİDER İKİ DÜNYA
Bu yılki BM toplantıları aslında hayli enteresan bir tabloya da şahit oldu. Şöyle ki; Erdoğan’dan önce ABD Başkanı Trump konuştu.
Her ne kadar Trump BM kürsüsünde konuşsa da ABD Kongresi’nde yerel vekillere konuşuyormuş gibiydi. İşsizlik rakamlarından girdi icraatlarından çıktı.
BM kürsüsü böyle şeylere alışık olmadığı için biraz şaşkınlık biraz da tebessümle karşılandı Trump’ın konuşması. Hatta yer yer kahkahalar duyuldu.  Trump’ın hayli bozuldu bu duruma ama çizgisini değiştirmedi.
Trump’dan sonra Erdoğan çıktı. O da BM kürsüsünde değil de AKP grup toplantısında konuşuyormuş gibi konuştu.
Her iki liderin de gündemi kendi iç kamuoyuydu. Erdoğan hedefe götürmeyen konuşmaları (bu arada şunu da ifade etmekte fayda var, Erdoğan’ın BM ile ilgili yapısal eleştirileri doğru. Fakat bunu ülkesinde hukuku katleden, diktatörlük sınırlarında icraatlar yapan biri söyleyince anlamı olmuyor), Trump’ın yaklaşan ara seçimler öncesi ‘bakın ne kadar başarılı bir başkanım’ tadındaki sözleri hep iç kamuoyları içindi.
VE TARİHİ AN!
Malum olduğu üzere Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler uzun zamandır kötü. Sorunlar listesi de hayli uzun.
Trump ile  Erdoğan ‘resmi olarak’ görüşmediler. Rahip Brunson krizi nedeniyle Beyaz Saray ile Beştepe arasındaki ipler kopmuş halde. Pentagon ve Türk bürokrasisi arasında ‘arka kapı diplomasisi’ sürüyor fakat su yüzüne çıkmayacak kadar derinden yürütülüyor.
Erdoğan, ABD ziyareti öncesi “Trump’tan randevu istemeyeceğim” demişti. İlerleyen günlerde ABD’nin BM temsilcisi Nicky Haley’in açıklamasıyla görüldü ki randevu talep edilmiş.
ABD tarafı olumlu cevap vermeyince görüşme olmadı. Fakat ilginç bir şey oldu. Trump BM toplantısına geç kalınca konuşma sırası değişti ve Trump Erdoğan’dan hemen önce konuştu.
Böylece kürsüye çıkan koridorda iki lider ayak üstü karşılaşmış oldu. İki lider selamlaştı ve yollarına devam etti. Toplamda kaç saniye sürdü bu karşılaşma bilmiyoruz ama Havuz medyasına göre Trump ile Erdoğan BM’de görüşmüş oldu.
Havuz ve trollerdeki coşku görülmeye değerdi. Hatta o birkaç saniyelik karşılaşmaya ait fotoğraflar Havuz medyasında galeri bile yapıldı.
Daha önce boş sıraları fotoşopla dolduran Havuz medyasının, bu görüşmede ‘liderlerin ikili ve bölgesel sorunları masaya yatırmaları’ sürpriz değil.
Neyse ki, iki lider koridorda karşılaştı, flu olsa da bir kaç kare fotoğraf verildi. Yani 4 günlük seyahatin sonuda elde var bir fotoğraf. Bu arada Trump’ın dünya liderlerine verdiği yemeğe  Erdoğan ‘nedense’ katılmadı. Geçen yıl aynı masada yan yana yemek yiyip fotoğraf vermişlerdi. Şunu söylemek mümkün, eğer ‘koridor karşılaşması’ olmasa Türk ve Amerikan heyetleri arasında ‘sıfır temas’ yaşanacaktı.
TÜRKÜN TÜRKE PROPAGANDASI
BM toplantıları dünya liderleri için bir nevi sahnedir.
Burada kürsüye çıkmak, diğer ülke liderleri ile görüşmeler yapmak, ABD medyasına demeçler vermek ve ABD’nin seçkin düşünce kuruluşları-üniversitelerinde konferanslar vermek adettendir.
Nitekim bir çok lider bunu yapıyor. Erdoğan’da yakın zamana kadar böyle yapıyordu. Fakat bu yılki seyahat ‘Türkün Türke propagandası’ şeklinde geçti.
Erdoğan herhangi bir düşünce kuruluşunda yada üniversitede konuşmadı. Onun yerine iktidarın güdümündeki SETA ve TAİK gibi kurumlarda konuştu.
Yani Erdoğan yine ev sahibiydi. Gördüğümüz kadarıyla da ABD’lilerin ilgisi üst seviyede değildi.
Aslına bakılırsa daha önce yaşanan Brookings rezaleti nedeniyle hiç bir düşünce kuruluşunun Erdoğan’ı konuşturmak istememesi normal. Geçen yıl Washington’da yaşanan koruma terörü de düşünüldüğünde Erdoğan’ın ‘kendi mahallesinde’ konuşması tercihten çok ‘zorunluluk’ denebilir. Kulislerde ‘sizle ortak program yapalım’ teklifi yapılan, bol sıfırlı ‘bağışlar’ önerilen yerlerin Erdoğan’a ‘hayır ‘ cevabını verdiği konuşuluyor.
Erdoğan’ın seyahatinin bir diğer ilginçliği ise Berat Albayrak’ın ABD’li muhataplarına çizdiği tabloydu. Albayrak’a göre Türkiye’de spesifik bir sorun yok ve ABD’li yatırımcılar gönül rahatlığı ile gelebilir.
Havuz medyası yazarlarına göre Albayrak, yatırımcıları o kadar çok etkilemiş ki, ABD’nin dev firmaları Türkiye’ye gelmek için sıraya girmiş.
Ama unuttukları bir şey var; ABD’li sermaye sahipleri Havuz okuru değil, iphone kırmıyor dolar turşusu kurmuyorlar.
HEPİNİZ YANLIŞ BİLİYORSUNUZ, BRUNSON OLAYI ÖYLE DEĞİLMİŞ!
Bana göre Erdoğan’ın New York temaslarının flaşı Rahip Brunson ile ilgili sözleriydi. Daha önce ‘ver papazı al papazı’ çağrısı yapan ‘yapalım yargıda şeyini’ diyen Erdoğan Reuters’e Brunson olayının tamamen yargının işi olduğunu söyledi.
Erdoğan kararı yargının vereceğini, 12 Ekim’de yapılacak duruşmadan çıkacak kararı bilmediğini söyledi. Erdoğan’ın Türkiye’de yargı bağımsızdır, kararları mahkemeler verir sözlerinin ne Türkiye’de ne de ABD’de inandırıcılığı yok.
Peki bu çıkış neden yapıldı ? Erdoğan kıvrak bir manevra ile AKP’lileri neden ters köşe yaptı ?
Sorunun cevabı ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun açıklamasında. Pompeo rahip Brunson’un ay sonu serbest kalacağını açıkladı.
Bu açıklamayı da Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmeden sonra yaptı. Bu durumda ‘ee hani yargı bağımsızdı, hani Brunson ajandı, darbeye katılmıştı’ gibi sorular sormanın bir anlamı da yok.
Lafı  dolandırmaya gerek yok. ABD’ye Brunson’u serbest bırakma sözü verildi, bu demeçlerle yolu yapılıyor. Düne kadar ‘ABD bize ekonomik savaş açtı’ diye 7/24  demeçler veren Erdoğan, dün New York’ta “Rahip Brunson davasının ekonomi ile ilişkisi yok” dedi.
LOBİCİ DEĞİL SİHİRBAZ LAZIM
Özetle; Erdoğan 4 günlük bir New York ziyareti yaptı. Yandaş kurumlarda konuştu, halktan ve basından kaçtı. Keyfini kaçıracak hiç bir soruyla muhatap olmamayı başardı. BM’de klasik konuşmalarından birini yaptı ki hedefinin salondaki liderlerden çok Türkiye kamuoyu olduğu belliydi. Trump ile çok istemesine rağmen görüşemedi, koridorda karşılaşma ve ayak üstü selamlaşma ile yetindi. Orada çekilen bir kaç kare fotoğraf bu seyahatin ‘elde kalanı’ sayılabilir.
Rahip Brunson’a yönelik açıklamaları ile de ABD’nin Türkiye’ye ekonomik savaş açmadığını, olayın ekonomi ile ilgisi olmadığını da öğrenmiş olduk. Demeçlerinde ABD ile iyi ilişkiler kurmak istediğini anlatı. Erdoğan ABD seyahetlerinin geleneği olan Yahudi kuruluş temsilcileri ile bir araya geldi. Ayrıca Cemaat’e yönelik nefretinin aklının önüne geçtiğini bir kez daha gördük.  Düşünsenize BM kürsüsünden ABD eğitim sistemine saldırıyorsunuz. Üstelik Cemaatin ‘kaçak yollarla öğretmen getirip çalıştırdığını’ iddia ediyorsunuz. Bırakın ABD’li yetkilileri ABD’yi az buçuk bilen herkes bu sözlere güler.
Başlı başına bir yazı konusu ama yeri gelmişken değinip geçmekte fayda var: Eğer satacak bir hikayeniz yoksa, yani ülkenizde pazarlayabileceğiniz güzel şeyler olmuyosa milyonlarca dolara lobi şirketleri de tutsanız, perde gerisinde ‘başka kanalları’ da devreye soksanız işe yaramıyor.
Medya organlarının kapatılıp gazetecilerin tutuklandığı, on binlerce masum insanın cezaevlerine doldurulduğu, işkence-adam kaçırma, devlet eliyle gasp gibi ağır suçların ayyuka çıktığı bir ülkeyi sihirbazlar bile güzel gösteremezler.
Son olarak; Erdoğan’ın ABD ziyaretlerinin vazgeçilmezlerinden birisi koruma terörüdür. Neredeyse vukuatsız geçen ABD seyahati yoktu. Korumalar ve danışmanları ya gazetecilere ya da göstericilere saldırır, ortalık rezaletten geçilmezdi. Bu kez farklı bir şey oldu. Erdoğan’ın danışmanları ve korumaları kimseye saldırmadı. Kimsenin kafasını gözünü kırmadı.
HULUSİ AKAR YİNE GELMEDİ, ABİDİN ÜNAL YİNE CEVAPSIZ BIRAKTI - 23 EYL 2018
TRUMP’A MAKET UÇAK BİLE HEDİYE EDEMEZLER! - 19 EYL 2018
“HENÜZ DOĞMAMIŞ TERÖRİSTLERİ TESPİT ETTİK AMİRİM” - 12 EYL 2018
SESSİZ OLUN, BEBEKLER ÖLÜYOR! - 05 EYL 2018
ABD OLMADI AB VERELİM, ONU DA ALMAZSANIZ KATAR VAR! - 29 AĞU 2018
BAYRAĞA VE EZANA KİM SALDIRIYOR? - 22 AĞU 2018
PROVOKASYONA HASSAS DÖNEME GİRİYORUZ - 15 AĞU 2018
PAPAZ DEĞİL ERDOĞAN KRİZİ - 08 AĞU 2018
ABD YAPTIRIMA BAKANLARDAN BAŞLADI; SIRADA KİM VAR? ŞİMDİ NE OLACAK? - 02 AĞU 2018
ERDOĞAN ‘PAPAZI VERİP’ NEYİ ALDI? - 01 AĞU 2018
Kaynak: http://www.tr724.com/elde-var-bir-fotograf-2/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.