Yakup abinin zahidane sekinesi… | #HarunOdabaşı

Yakup (Şimşek) abiyi en son görmem Zaman'a el konulduğu gündü. Çocuklarının yanında tartakladığı anı hatırlıyorum. 15 Temmuz'dan sonra tutuklandı. Eminim dört duvar arasında zahidane yaşantının sekinesini yaşıyordur. 

Ekrem Dumanlı’nın 2001’de Amerika’dan gelip mali kriz içindeki Zaman gazetesinde yayın yönetmeni koltuğuna oturduğu günler gazete çalışanları için de hareketli günlerdi.
Gazetenin o dönemki ‘ekonomisi’ Türkiye ekonomisinden farksızdı. Dumanlı bir ajanda ile gelmişti, hem yayın anlayışında köklü değişimler yapmayı hem de gazetenin mali yapısını düzeltmeyi kafasına koymuştu.
Tabi o dönemler çamuruyla meşhur Kalender Sokak günleriydi. Yeni binaya taşınmamıza 8 yıl vardı. İmkanlar kısıtlıydı ama yayın anlayışındaki değişimi hemen fark etmiştik, değişime ya ayak uyduracak ya da tası tarağı toplayıp gidecektik.
Dumanlı’nın söyledikleri makul şeylerdi ve yayın ekibinden büyük destek gördü. Gazetenin logosundan mizanpajına kadar bir dizi değişikliğe gidildi. Vefakar okuyucumuzda bu değişimi olumlu bulmuş olacak ki gazetenin tirajı hızla yükseliyordu.
Ekrem Dumanlı yurt dışı tecrübesinin de tesiriyle bir çıta koydu ve bu çıtanın altında kalanlar elenecekti. Nitekim öyle de oldu. Değişim rüzgarı hem yayından hem de mali işlerde pek çok ismin gazeteden yollarını ayrılması ile neticelendi. Birkaç sene sonra ‘Ekrem abi’nin yakınında, geldiğinde yönetime olan isimlerden çok az insan kalmıştı. İşte Yakup Şimşek o nadir isimlerden biriydi…
Reklam, müessesenin en önemli ikinci gelir kaynağı idi. Yeni yönetim reklam servisinin önemini fark etmiş ve yayındaki değişikliğe paralel olarak reklam gelirlerinin artmasını istiyordu.
Ve reklam biriminin önüne koyduğu hedefler çok yüksekti. Veterinerlik bölümü mezunu Yakup Şimşek, evet ‘yabancı dil bilmiyordu’, evet ‘reklamcılık mesleğinin alaylısı’ idi ve birçok ‘gözlemciye’ göre kısa sürede havlu atacaktı. Ama öyle olmadı. Reklam servisinin başında olduğu dönemde gazetenin reklam gelirleri koyulan hedeflerin çok çok üstünde gerçekleşti.
Şimşek, ekonomik ve siyasi konjonktürü çok iyi okumuştu. Teşkilatçı bir kafa yapısına sahipti. Kurduğu sistem tıkır tıkır işliyor ve reklam servisi altın çağını yaşıyordu. Zaman zaman ‘bu klasik adamlarla reklam bunu yaptı ise profesyoleller neler yapmaz’ denip dışarıdan isimler reklam servisine getirilse de bu süreç bile ‘Yenibosna’nın eski sakinleri’nin kıymetini daha iyi anlaşılmasına sebep oluyordu.
Yakup Şimşek anlatılıken belki biraz ilk dönem üzerinde fazla durmuş olabilirim. Ama bazı şeylerin daha iyi anlaşılması için arka plan bilgileri vermek zorundaydım.
Yakup abi bir saha adamıydı, masa başı işi yapacak biri değildi. Kendisi ile çalışan arkadaşların hiçbirinden hakkında kötü bir hatıra duymadım. Adalete ve şeffaflığa çok önem verirdi. Kurduğu prim sistemi zaman zaman eror verse de genel kabul görmüştü.
‘Hizmet hareketi’ içinde abi geleneğinin temsilcilerindendi. Yakup bey değil Yakup abiydi o. Hatta onu çok iyi tanıyan bir arkadaşın dediği gibi bazılarının ‘Yakup baba’sı idi. Başı sıkışan derdini çok rahat anlatırdı. İyi bir aile babası olmasının yanında hisleri ile değil mantığı ile hareket etmesinin bir sonucu olsa gerek, çalışanların ailevi meselelerine dahi bulduğu orijinal çözümleri vardı.
Elazığ Zaman temsilciliğinden gelen biri olması hasebi ile taşraya büyük önem verirdi. İnsan sarrafıydı. Sonradan reklam servisini emanet ettiği isimleri Samsun’dan Adana’dan merkeze çekmişti. Büyük şirketlerde sık görülen diskalifiye olma korkusu semtine uğramadı. Altında yetişen adamların kendisini geçeceği endişesi taşımazdı. Birikimlerini paylaşmaktan keyif alırdı. Kabiliyetleri sınırlamak istemez, önlerini açardı.
Hatta buraya ismini süreçten dolayı yazamayacağım hafız bir arkadaşımız vardı. Reklam görüşmelerine giderken fotoğraf için yanlarında giderdi. Bildiğim kadarı ile bu arkadaşımız için orası son şans olarak görünüyordu. Fakat Yakup abi bu sessiz sakin arkadaşta bir şeyler görmüş olacak ki ‘Sen bizim yanımızda pek çok reklam görüşmesine şahit oldun. Bu işi yapabilirsin’ deyip reklam kadrosuna aldı. Arkadaşımız zaman içerisinde reklam yönetiminin en üst noktalarına tırmandı ve en stratejik sektörlere baktı. Tam bir başarı hikayesi idi.
Yakup abinin en dikkate değer yönlerinden biri ‘Hizmet’ perspektifi ile ilk bakışta çok zıt gibi duran reklam birimini birlikte götürmesi oldu. Bu dinamik, onun olmazsa olmazıydı. Tabi kimseden zahid yaşantısı beklemiyordu ama ölçüleri çok iyi oturtmuştu diyebilirim. Oluşturduğu atmosferde dışarıdan gelen arkadaşlarda sıkıntı yaşamıyor, işini yapan ödüllendiriliyordu.
Yakup abi çizgisini değiştiren ya da ne oldum delisi olan biri hiç olmadı. Onca kariyerine rağmen tavır ve davranışında zerre değişiklik sezmedik. Herkesin şöhretten eteklerinin zil çaldığı, tuhaflaştığı dönemlerde o babacan ve mütevazi tavrını hiç bozmadı. Zordur böyle adam olmak, zannedildiğinden de zor.
Kendi doğruları vardı ve bu doğruları savunmaktan hiç çekinmezdi. Bu günlerde çok kullanılan bildik bir ifade ile istişarenin hakkını verirdi. Dobra kişiliğinden dolayı zaman zaman yönetim kurulu üyeleri ile çatıştığı anlaşmazlığa düştüğü olurdu.
Karadenizliydi, ülkücü kökenliydi. Bir abimizin benzetmesiyle Nurkücü idi. Hem ülkücülükten gelme bir millet sevgisine hem de ‘Hizmet Hareketi’nin ona kattığı bir vizyona sahipti. Filozof bir tarafı vardı, düşünmeyi sever, fikri konularda çıkarımları köşe yazılarını aratmazdı. Şimdi böyle bir millet ve devlet sevdalısı birinin terör örgütüne üye olmaktan iki yıldır hapiste olduğunu düşününce…
Reklamverenlerle kurduğu ilişki başlı başına doktoralık mevzudur. Dürüstlüğe çok önem verirdi. Reklam alırken vur kaç taktiği içinde hiç olmazdı. Kalıcı ilişkiler kurardı. Bazı şirketlere verdiği tavsiyeler alacağı reklamı azaltacak cinstendi. Bu açıdan birçok reklamverenin de ‘Yakup abi’siydi.
Ekrem Dumanlı reklam servisine yeni bir heyecan getirmek istemiş Yakup abiyi daha pasif bir göreve getirmişti. Yakup abi ile sohbetlerimizde bu konu birkaç defa gündeme gelmesine rağmen hiç serzenişte bulunmamıştı. Hatta bir ara ‘Ekrem beyi de anlamak lazım, zor bir yerde görev yapıyor. Bende yerinde olsam yaptığı pek çok şeyi yapardım’ dediğini hatırlıyorum.
Sonradan Marka Pazarlama biriminin başına gelmiş ve o dönemde hazırlanan sirenli reklam bahanesi ile tutuklanmıştı. 15 Temmuz’dan bir sene önce profesyonel reklamcılara hazırlatılan bir reklam filminde siren sesi ile darbe kastedildi denerek yapılan bir tutuklama. Ha bu arada fikrin sahibi olan reklamcıların hepsi serbest ama Yakup Şimşek ve Fevzi Yazıcı tutuklu.
Zannediyorum Yakup abiyi en son görmem Zaman gazetesine el konduğu akşam idi. Çoluk çocuğu oradaydı. Polislerin, eşinin ve çocuklarının yanında onu tartaklarkenki anı şimdi gözyaşları içeride hatırlıyorum. Diyebilirim ki o geceden aklımda kalan karelerin pek çoğunda Yakup abi vardı. Gazeteden ikimizi attıklarında bir telefon görüşmemiz olmuş, hal hatır sorup kapatmıştık. 15 Temmuz’dan sonrada ilk tutuklananlar arasında yer aldı. Eminim şu anda o dört duvar arasında yine tefekkür ediyor uzun zamandır özleyip yapamadığı zahidane yaşantının sekinesini yaşıyordur.
Kaynak: https://kronos1.news/tr/yakup-abinin-zahidane-sekinesi/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.