AHMET DÖNMEZ: “Bugün sorumluluk almak ve hesap vermek zamanı… | The Circle
Engin Sezen, The Circle
Bu mülakat için pekala uzunca bir giriş yazılabilirdi. Ama kısa kesilecek, ta ki okurla bu mülakatta serdedilen muhteva arasına girilmesin!
Konuğumuz Ahmet Dönmez.
Son zamanlarda özellikle 15 Temmuz Darbe Teşebbüsüyle ilgili en sağlam yazıları kaleme alan kişi.
Gazeteciliği, yazarlığı henüz ortaokul yıllarındayken kafasına koyan bu genç gazetecinin mesleki hayatını ne yazık ki, Türkiye’de bitirdiler.
Ahmet Dönmez, yurtdışında hala durmadan, titizlikle çalışıyor. Mağdurların sesi soluğu oluyor.
Dün Recep Tayyip Erdoğan’a zor sorular soran Dönmez, bugün aşağıda göreceğiniz gibi Cemaat’e de ayni zorlukta sorular yöneltmekte…
Bu sadece gazeteciliğin en temel ilkesi değil, hak-şinas olmanın da kaziyyesi…
Burada, sorduğu sorularla 17 Temmuz Muamması’nın biraz daha anlaşılır olmasını sağlayacağını düşünüyorum.
‘Soru sorma’ya devam!…
İlerde bugünleri anlatan bir roman yazarsa, Ahmet Bey’e romanının ilk cümlesini vereyim:
“Bir gün bir soru sordum, ve hayatım değişti…”

Ahmet Dönmez’i bize takdim eder misiniz?
1978 Hatay Antakya doğumluyum. Öğretmen bir baba ve ev hanımı bir annenin oğluyum. Çocukluğum İskenderun’un bir köyünde geçti. Ortaokul birinci sınıfta ailemden ayrıldım. Yurtlarda büyüdüm. Özel yurtta da kaldım, devlet parasız yatılı okulunda da… Şehirler, okullar ve sınıflar değiştirdim. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü kazandım. 99’da mezun oldum.
Memur olmayı hiç ama hiç istemiyordum. Kamu sınavlarına girmeme kararı aldım. Gazeteci olmak istiyordum. Ortaokul lise yıllarımda yazı hayatının içinde olma hayalini kurardım. Edebiyat dünyasında olmak isterdim. Fakat lise sona doğru bu biraz daha somutlaşan, belirginleşen bir hayale dönüştü: Gazeteci olmalıydım. Lise son sınıftayken duvar gazetesini ben çıkarırdım. Kimse bilmezdi. Uzaktan, duvarın önüne birikip panodaki yazıları okumaya çalışan öğrenci arkadaşları izlerken bu hayalimin biraz daha alevlendiğini hissederdim. Tercih listemin hemen alt ve üst sırasında gazetecilik bölümleri yer almasına rağmen ortalarındaki Kamu Yönetimi’ni tutturdum.
Üniversite son sınıfta bir kaç arkadaşla amatör bir dergi çıkarmıştık. Fakat yeterince reklam bulamadığımız için finanse edemedik ve sadece 6 sayı çıkarabildik.
Gazetecilik yapmaya heves edince bu yüzden önce dergilere iş başvurusu yapmaya karar verdim. Aktüel ve Tempo o zaman iyi günlerindeydi. Onlar bana çok büyük geliyordu. Bu yüzden de daha mütevazı görünen Nokta dergisine gidip şahsi başvuru yaptım. Şu anda ismini hatırlayamadığım bir yönetici ile görüştüm. “Finansal açıdan krizdeyiz. Para veremeyiz. Eğer ücretsiz çalışacaksan olur” dedi. Tek kuruş param yoktu. Bir yandan da kimseye muhtaçolmayacak bir gelire ihtiyacım vardı.
Zaman’da nasıl başladınız?
Okuldan bir arkadaşımın Zaman’da sayfa tasarımcısı olan bir yakını vardı. “Gel bizim gazete ile de bir görüş” dedi. 6 sayılık dergiyi koltuğumun altına sıkıştırıp Zaman’a gittim. Bir yönetici ile mülakat yaptım. “Ne istiyorsun?” diye sordu. “Gazeteci olmak” diye cevapladım. “Bu mesleğin en alt basamağı neresi ise oradan başlayıp yükselebildiğim kadar yükselmek istiyorum” dedim. “Sadece asgari ihtiyaçlarımı karşılayın yeter. Eğer kendimi ispat edersem oturur sözleşme yaparız.” dedim. O zamanki yönetici, “Tamam, sekiz ay birbirimizi deneyelim. Biz senden memnun olursak sen de devam etmek istersen seni kadroya alırız” dedi. Öyle başladı…
Zaman’da çalışmak sizin için nasıl bir tecrübe oldu?
Tek bir gün bile ‘işe’ gitmedim desem yeridir. Benim için iş değildi çünkü gazetecilik. Bir sevdaydı. Müthiş bir tutkuydu.
Haber merkezinde stajyer muhabir olarak başlamıştım. Kadroya girdikten sonra ise belediye muhabiri olarak görevlendirildim. 2003 yılında askere gittim. Dönüşte de yine Zaman’da belediye muhabiri olarak devam ettim. Kısa süre sonra AKP muhabiri oldum. Başbakan’ın İstanbul’daki programlarını da ben takip ediyordum.
Onun dışında genelde özel haberler çalışıyordum. Araştırmacı gazetecilik türünü seviyor ve o tarz haberler yapmaya çalışıyordum. Geriye dönüp baktığımda çok güzel haberlere imza attığımı söyleyebilirim. Bu sayede Sabah ve Star gazetelerinden transfer teklifi de almıştım. Ama olmadı. İyi ki de olmamış.
2009 yılında yazı işlerine geçtim. İstemeye istemeye. Adeta ağlaya ağlaya… Politika sayfalarını yapacaktım. Buna ancak 2 yıl dayanabildim. Sonrasında Ekrem Bey’e gidip “Beni kurtarın. Çok mutsuzum. Artık sahaya dönmek istiyorum” dedim. Sağolsun beni anladı, olumlu karşıladı.
Ankara’da çalışmak istedim. 2011 sonunda Ankara Haber Merkezi’nde göreve başladım. Bir kaç ay sonra da başbakanlık muhabirimiz Erdal Şen’in (Kendisi şu an haksız bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Bir an önce kurtulması dileğiyle) başka bir gazeteye transfer olmasıyla birlikte onun yerine ben getirildim.
Sanırım bu esnada bir “soru” vakası olacak?
Türkiye beni 12 Şubat 2014 tarihli basın toplantısında Erdoğan’a sorduğum sorularla tanıdı. Halen de “Başbakana soru soran gazeteci” diye anıyorlar. Bu bile Türk demokrasisinin ve basın özgürlüğü seviyesinin içler acısı halini göstermeye yeter. Normal bir demokraside hiç üzerinde durulmayacak bir şeydir. İşini yaptı diye gazeteciye ‘kahraman’ muamelesi yapılıyorsa, Türkiye’nin halini anlatmaya başka örnek gerekmez.
Sonrasında çıkardığım iki kitapla (birini sevgili meslektaşım Ufuk Köroğlu ile birlikte kaleme aldık) biraz daha sürecin göbeğine doğru yerleşmeye başladım. Erdoğan ve Binali Yıldırım, hakkımda davalar açtı. Kitaplarımın toplatılmasını ve baskısının durdurulmasını talep ettiler. Binali Yıldırım ayrıca yargıya başvurarak evime baskın yapılmasını ve elimdeki bütün dijital materyale el konmasını talep etti.

Türkiye’yi ne zaman terkettiniz?
1 Kasım seçimlerine 3 gün kala İpek Medya grubuna el konması, hukukun rafa kaldırılması, kişisel husumetlerle cezalandırmanın bir yol haline gelmesi ve bütün bunların üzerine çok kirli ve kanlı oyunlarla AKP’nin seçimlerden yüzde 50 ile çıkması ile birlikte Türkiye’yi terketme kararı verdim.
Yalçın Akdoğan’ın biyografisini yazıyordum. Üçte ikisini bitirmiştim. Çok da ses getirecek bir çalışmaydı. Fakat gerek Akdoğan’ın gerek AKP’nin içine girdiği süreçle kendi gazetecilik çizgimi bağdaştıramadığım için projeyi rafa kaldırdım. İstesem devam edebilir, bugün de çok farklı bir yerde olabilirdim. Ki kendisi devam etmem konusunda ısrarcıydı. Amma zerre kadar pişmanlığım yok. Bu bilinçli bir seçimdi.
Şu anda neredesiniz ve nelerle meşgulsunuz?
Şu an İsveç’teyim. Yazı yazmaya, araştırmaya, okumaya devam ediyorum. Burada, sürgündeki bazı gazetecilerle birlikte Stockholm Center for Freedom (SCF) isimli bir insan hakları derneği kurduk. Türkiye’deki insan hakkı ihlallerini raporluyor ve haberleştiriyoruz. İngilizce bir sitemiz var, orada yayınlıyoruz. Etnisitesi, cinsiyeti, dini, mezhebi, aidiyeti, kimliğine bakmaksızın şu anda Türkiye’de haksızlığa uğrayan herkesin ve her kesimin sesi olmaya çalışıyoruz. Bu kırmızı çizgimiz.
Bunun dışında tr7/24 için yazılar yazıyorum.
Bir yandan da dil çalışıyorum.







Bu Yayına Yorum Yapın