Adalet ve Kalkınma Partisi | Dr. Dursun Ali Erdem

Değişimler müspet yönde olursa bu hep takdirle karşılanır. Ama menfi yönde yani ters yöndeki değişimlere ise aslında değişim denilmez onlara çöküş, yıkılış ve yok oluşa yönelme denir.
Gerek sosyal medyada gerekse yazılı ve görsel basında AKP’ye çeşitli adlar isnat edilerek anıldığını görmeye başladık. Bu toplumsal bir olaydır ve bunun bir sebebi olmalıdır. Bu kadar insanın temayülü  hepten de uydurma bir şey olmadığı görülmektedir. Bizde de bunu biraz hadiseler ışığında  kelime kelime ele alma fikri uyandı.
Bir kısım vatandaşlar, gerek sosyal medyada gerekse sözlü basında farklı ekler takarak, partinin adını değiştirme peşindeler, haksız da değiller. 2010 yılından itibarin partinin ismindeki “Adalet” sözcüğü işlevini yapmadı veya yapamadı, partinin yaptığı her iş ve her muamele ne yazık ki, adalet ölçülerinin çok ötesinde oldu veya parti taraftarlarına iş ve aş endeksli oldu. Başlangıçta bu partide adil olunacak, ve kimsenin malına canına kast edilmeyecekti. Ne var ki, blok halinde Adalet ilkesi yerini kısa sürede haksızlığa, soysuzluğa ve arsızlığa terk etti. Yani partililer ve parti görevlileri huzur içinde partilerinin isminin başındaki Adalet sözcüğüne bakmadan her türlü haksızlık ve muameleler yapmaya başladılar. Bunları her yerde ve her zaman görme imkanı var, okur yazarlar ve internet kullanıcıları için. Daha fazla bilgi almak isteyenler şu siteye bakabilirler: https://turkiye.net/dosyalar/akp/recep-tayyip-ve-akpnin-yolsuzluklari/


Siyasal İslam belki ilk kez uzun vadeli bir iktidar olmuştu, Müslümanların beklentileri çok fazlaydı her şey yerli yerinde olacak haksızlık hukuksuzluklar ortadan kalkacaktı. Çünkü bu vadle gelinmişti iktidara. Üst üste seçimler kazanan AKP hükümetinin icraatlarında çalma, çırpma, gasp etme, ihalelere fesat karıştırma, adam kayırma, devlet ve hazine mallarını çar-çur etme asla olmayacaktı. Fakat realite  öyle olmadı sayılan yolsuzluk söylemleri artık dar çembere sığmıyor ve basın sayfalarına yansıyor, gizli açık yapılan bu  kötülüklerle gazete sayfaları dolup taşıyordu. Ama yetkililer bunları ne görüyor ne de duyuyordu. Adeta güç sarhoşu olmuştu.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelince herkesin kafasında bir ümit ışığı belirdi ve herkes bu partiye teveccüh etti. Çünkü artık kılı kırk yaracak kadar doğru ve adil olacaklardı, çünkü hem kurucuları hem de başındaki zat, namaz kılan Kur’an okuyan ve belki de tam bir Müslüman kimliğine bürünmüş birisiydi. Ama halkımız bilmiyordu ki, daha İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanıyken belediyede yapılan yolsuzluklar ayyuka çıkmış, belediye adeta bir çiftlik gibi çalışır olmuştu. Zavallı halkımızın  bundan yine haberi yoktu. Basın tarandığında o zaman bile yapılan yolsuzlukların dudak uçuklatacak cinsten olduğu görülecektir.
Bizim saflığımız, ya tam inanmadığımızdan ya da cehaletimizden kaynaklanıyor sanki, düşünün ki, daha Osmanlı imparatorluğu bölünme aşamasında bu bölmeyi üstlenenler birkaç yolu çalışma alanı olarak koymuşlardı. Bunlar; 1. Basın yayın, 2. Eğitim öğretim ve 3. Ticaret ve sanayi hamleleri. Anadolu’da açtıkları kurumlara verdikleri adlar hiç de iyi niyet eseri gözükmüyor. Mesela Konya’da Mevlana, Bursa’da Murat Hüdavendigâr, Erzurum’da Envar-ı Şarkiye, İstanbul’da Asitane gibi isimler işin arkasını araştırmayan, soruşturmayan halkın ilk nazarda kabul edeceği dinî ve millî kavramlardır.
AKP siyaset sahnesine çıktığı zaman merhum Erbakan, hem parti hem kurucusu Erdoğan için, bu parti bir proje partidir, siyonizme hizmet edecektir, dediği zaman kimse kendisine inanmadı ve itibar etmedi. Çünkü kurulan partinin  adı: ADALET VE KALKINMA PARTİSİ idi. Hatta partinin başındaki Kur’an okuyor, namaz kılıyor, Meydanlarda ve TV programlarında İsrail’e haddini bildireceğini söylüyor ve hamaset söylemleri de dört dörtlük daha ne ister Türk halkı!  Hem halka edilen vaadlerde, adil olacaklardı ve ülkeyi kalkındıracaklardı, borç batığından Türkiye’yi kurtulacaklardı, her işte adaletli davranacaklardı. Bundan iyisi Şam’da kayısı derler artık.  Fakat gördük ki, mezkur parti iktidara geldikten 10 yıl gibi kısa zaman içinde milli serveti, milli değerleri, milli arazileri, hazine mallarını, yolsuzluk ve hırsızlıkla Belediye ve Kitleri soyup soğana çevirmişler. İnanılır gibi değil. Basında yazılan ve sıralanan bir kaç tane yolsuzluk sadece nakletmek istiyordum: Tabii ki, bundan bana ne? Ama okuyunca bir Müslüman olarak Müslümanlığım adına ben şahsen utandım. AKP’li belediyeler ve Hükümet işbirliğiyle yapılan yolsuzlukların sadece kalem kalem sayılması bile insanın başını döndürüyor. Mesela Bilboard  yolsuzluğu, Ağaç Yolsuzluğu, Personel Taşıma Yolsuzluğu, Çöp taşıma yolsuzluğu, Akbil yolsuzluğu, iğdaş yolsuzluğu, Kiptaş yolsuzluğu,  iski’deki  yolsuzluk, Metro yolsuzluğu, Kiralık Araç yolsuzluğu, Sinek ilacı yolsuzluğu ve Çamur yolsuzluğu… Aman Allahım her birinin içeriğini okuduğunuzda arsızlık ve yolsuzluğun seviyesinden Allah’a sığınıyorsunuz. Yüz milyonlarca dolarlar. Bu millet bu hale nasıl gelmiş böyle. Ve yine diyorsunuz ki, menfaat ve siyaset bu kadar mı kötüymüş. Parti içinde bunu gören duyan ve müdahale etmek isteyen hiç mi kimse yoktur. Ya da vardı da nelerinden korktular. Allah’ın rızıklarını vermesine inanmıyorlar mıydı yoksa, neden bir baba yiğit itiraz edip bunlara “biz Müslüman kimliğimizle bu halktan oy istedik ve aldık, böyle yapmamalı ve böyle olmamalıydık” diyen olmadı mı?
Demek ki, AKP’nin ismindeki adaleti kaldırmaları gerekir diye halk düşünüyor, çünkü artık bu parti hükümeti adil değil. Hiçbir işinde adaletle davranmıyor, mahkemeleri tamamen parti başkanının emrinde, yoksa  bir konu hakkında hakim ve savcı karar verir de ona itiraz eden bir şahıs olur mu? Olur evet, hem hakim hem de savcı Parti Başkanının isteği dışında karar verse ne olur? Fazla bir şey olmaz sadece  görevinden ve mesleğinden atılır. Bunlar Türkiye’de  olan vakalar.  Bu hakim ve savcılar veya emsali mesleklerden atılanlar hiç bir yerde ve hiçbir işte çalışamazlar hatta en düşük iş dahi bulamazlar, ya simit satmaya ya da işportacılık yapmaya mahkum olurlar. Nice akademisyen Prof. ve doçentler, nice tıp doktorlar aynı akıbete mahkumdurlar. Türkiye’de bunlar yaşandı ve halen de yaşanmaktadır.
Adaleti halk olarak biz şöyle gördük ve şöyle biliyoruz. Her hangi bir kurum veya kişi bir suçu işler, buna zanlı denir, bu zanlı yakalanır, savcı ve hakim karşısına çıkarılır, sorgulanır, sonra suçla ilgili savcı iddianame hazırlar ve mahkemeye sunar, mahkeme edilen zanlının, suçu sabit görülürse ceza alır, suç sabit görülmezse serbest bırakılır.
Ama AKP hükümeti iktidarında insanlar suçsuz yere alınıyor, ve götürülüp en adi ve en ağır suç işlemiş mahkumlar gibi hapishanelere atılıyor ve öylece bırakılıyor. Aylar ve yıllar geçiyor ses sada yok. Kardeşim bu nasıl hukuk, bu nasıl bir edepsizlik, ve bu nasıl bir zulüm, isnat edilen suç ne? Buna asla bakılmıyor ve aylarca hatta yıllarca hapiste yatıyor nice masum insanlar, iddianame yok ortada. İddianame nasıl olsun ki, ortada suç yok  ki, iddianame hazırlansın. AKP Başkanı Erdoğan, “yatsınlar, akılları başlarına gelsin, biz inlerine gireceğiz, dedik mi! dedik, girdik mi girdik! Onlara acımak yok, acırsak acınacak duruma geliriz!” diyerek hiçbir insani değer gözetmeksizin, kadın çocuk yaşlı hasta demeden zulüm ediliyor. Bu nasıl adalet olabilir. Demek adalet sözcüğünü partinin adından kaldırmak gerekir. Ey AKP’nin bu kadar milletvekili arkadaşlar, dostlar! sizde hiç mi insanlık ve insaf kalmamış ki, aynı suça hepiniz ortak oluyor ve hepiniz ebedi saadetinizi kaybetmeyi göze alıyorsunuz. Yazıklar olsun sizlere ve yaptığınız tahsile ve de insanlığınıza!
Sıra kalkınma kelimesine geldi,  Türkiye son 10 yıl öncesine göre her veride geri kalmıştır: Kalkınmışlıkta, demokraside, çeşitli özgürlüklerde, ülkelere göre en alt seviyede seyrediyor. Türkiye İnsani Gelişme Endeksi’nde 71. oldu. Bu İGE 2010 yılında ise 169 ülke arasında 83. sırada gösterilmektedir.  Hani kalkınmışlığımız nerede, 2000 yılında dış borcumuz 73 milyar 123 milyon dolar iken 2016 yılında Türkiye’nin brüt dış borç stoku, Mart sonu itibarıyla 412.4 milyar dolar olmuştur. Çünkü hükümet kalkınmayla borçla ilgilenmiyor, insanları ayrıştırmakla, gazetecileri hapsetmekle ve de Bakanlarının çanağına su taşımakla görevliler! Daha bugün bütün basında yer almıştı  2017 yılında 171 gazeteci hapiste, Türkiye’de saygın 3 gazeteciye müebbet cezası verilebiliyor, hukuk ve parlamento işlevsiz. Bir kaldı geriye, … Partisi sözü. Evet  bu bihakkın işlettiriliyor, parti malum, parça bölük bölme manalarına geliyor. AKP bunu güzel yaptı. Halkı bölme parçalama adına güzel planlar yaptı; 1000 küsur yıllık Türk Kürt kardeşliğinin temellerine öyle dinamitler yerleştirdi ki, o dinamitler patladı patlayacak. Terörü bitireceğim, diye oy istedi, millet verdi. Şahit haberleri iktidarları boyunca gelmeye devam etti.  Kalkınma dedi oy istedi millet verdi. Şimdi bir taraftan savaş, bir taraftan terör, bir taraftan bloklaşan Türk halkı ve Türkiye batmanın girdabında. Özgürlükler dedi oy istedi millet verdi; fakat hiç birini  yapmadı,  bol bol vaadde  bulundu ve bol bol yalan söyledi, milleti kamplaştırarak bir korku imparatorluğu kurdu ve insanlar en yakınından en uzağına birbirine düşman oldu. Reisin tek doğrusu kendi ikbali, kendi makamı ve servetinin korunması oldu. Bütün ülkenin varlığını Parlamentosunu, TSK’sını  ve Yargı’sını kendi doğrusuna feda etme konumuna getirdi. Sessiz yığınlara hayırlı olsun ne diyelim.
Diğer Yazıları
Blogger tarafından desteklenmektedir.